Herkese uzun bir aradan sonra selamlar.
Yaşanan olaylar sebebi ile hiç yazasım gelmiyordu. Üstüne bir de en güvendiğim pozisyonlardan darbe yiyince iyice moralim bozuldu. Keşke duygusuz bir yatırımcı olabilseydim ama daha o mertebeye gelemedim.
Blogu ve youtube’a video hazırlamayı bırakınca önce kendimi kitap okumaya verdim. Sonra da büyük oranda da yararsız işlere yatay geçiş yaptım. Ufak bir can sıkıntısı, rutinden sıkılma, yapacak bir şey bulamama ve sonra da beyni oyalamak için olur olmaz şeylerle uğraşma derken aylar geçti.
Kitap kısmında politik ekonomi hakkındaki merakımı gidermeye çalıştım. Bu konu oldukça ilgimi çekiyor ve bilgimi arttırmaya ve görüş açımı genişletmeye çalışıyorum. Sanırım daha önce size kitabından bahsettiğim Felix Somary’den çok etkilendim.
Ek olarak, bu kötümser havada portföy yönetmeye çalışırken aynı zamanda da yeni kuracağım iş gereği müzayede sitelerini takip ediyorum. Başka br dünyada koleksiyonerlik ve mezat işi yapmak isterdim. Hem havam değişiyor hem de hiç bilmediğim bir alanda yeni şeyler öğreniyorum. Stresi azaltmak için ve kafayı dağıtmak için birebir.
Bu araştırmaların sırasında bir resimle tekrar karşılaştım. Beni eskiden de çok etkilemişti.
Fakat şimdi daha güçlü duygular uyandırdı. Bu yüzden de bunu sizinle paylaşmak istedim. Tabii ki bunu yatırımcılıkla bağlayacağım, eksik kalmasın.
Hadi başlayalım.
Tablonun ismi “Wanderer Above The Sea of Fog”. Türkçe’ye “Bulutların Üzerinde Yolculuk” olarak çevrilmiş. Düz çevirisini yaparsak “Sis Denizinin Üzerindeki Gezgin” diye çevrilebilir. Önce tabloya şöyle bir bakın. Bakalım sizde ne duygular uyandıracak.
Tablonun almanca orijinal adı “Der Wanderer über dem Nebelmeer“.
1818 yılında Alman romantik ressam Caspar David Friedrich‘in en önemli eserlerinden ve romantizm akımının en önemli simgelerinden biri olarak kabul ediliyor ve insanın doğa karşısındaki duruşunu mükemmel bir şekilde yansıttığı söyleniyor. (Burası Chargpt’den)
Ortada, bastonuna yaslanmış kayanın üzerinde duran bir adam. Üzerinde belinin altına kadar inmiş bir ceket. Sağ elinde bastonu var. Karşısında ise engin bir sis denizi uzanıyor. Arada dağlar ve kayalar fırsat buldukça kendini gösteriyor.
Adamın önünde müthiş bir manzara var fakat bu manzarayı saran sisin, içindeki sırları ele vermeye hiç niyeti yok. Kahramanımızı (bir Albay olduğu rivayet ediliyor) o sisin ardında hangi tehlikelerin beklediğini bilmiyoruz.
Kendimi engin sis denizine bakan adam olarak hayal ediyorum. Ne muhteşem bir manzara. Aynı zamanda bir o kadar da korkutucu. Ben ise o muazzam dağlar ve sis karşısında küçücüğüm. Savunmasızım.
Fakat sisler içinde yürümem lazım. Mutlaka ilerlemeliyim. Durmak bir seçenek mi değil mi?. Kararsız kalmak da aynı şekilde.
Bazen kendime soruyorum. Acaba bu belirsizlikler, karmaşa ve zorluk karşısında Albay, sislerin içine yürümekten vazgeçmiş midir? Geri dönüp kaderine razı mı olmuştur? Yoksa ne olursa olsun yoluna devam etmeye mi karar vermiştir? Yolda başına gelenlere hazır mıdır?
Belirsizlikler insanı durdurabilir mi? Yıldırabilir mi? Yoksa bunu kabul edip ne olursa olsun ilerlemek mi gerekir?
İşte böyle soruyorum da soruyorum. Para kazanamayınca daha çok soruyorum. İlerlemeyince daha da çok soruyorum:)
Senelerdir Belirsizlikler İçerisindeyiz
Bu resmi neden seviyorum diye soruyorum kendime bazen. Tam bir cevabını daha bulamadım. Sanırım içinde bulunduğum durum ile alakalı. Kendimi Albay’ın yerine koyuyor olabilirim. Neden?
Nasıl ki doğa olayları karşısında insan çaresiz kalıyorsa, biz de piyasanın karşısında çaresiz kalabiliyoruz. Sonuçta uzun vadede ne olacağını az çok bilsek de kısa vadede (aylarca bazen yıllarca) ne olacağını bilmiyoruz. Rüzgar bazen çok sert esiyor, bazen olmadık şeyler oluyor. Bazen de beklediğimiz şeyler olmuyor. Bazen ne yöne gideceğini bilseniz de gideceğiniz yere varana kadar ne badireler atlatılacağını bilmiyorsunuz. Bu da bizi insanların bin yıllardır doğa karşısında çaresiz kaldığı gibi çaresiz bırakıyor.
Tabii ki bu sadece benim başıma gelmiyor. İnsanlar yüzlerce yıldır bununla baş etmenin yollarını arıyor. Stoacılık gibi. Eski Roma İmparatorlarından Marcus Aurelius’un savaş meydanlarında düşündüğü gibi biz de modern savaş meydanlarında bu konular ile uğraşmaya devam ediyoruz. Tabii ki her şeyi baştan keşfetmenize gerek yok.
Kurban psikolojisinde olmak kolay ve çok konforlu. Sonuçta sizin başınıza gelen hiçbir şey sizin suçunuz olmuyor. Ama bu bizi maalesef ilerletmiyor.
Artık yeni bir bakış açısı edinmenin zamanı geldi. Kendimi Albay’ın yerine koyarsam önümde büyük ve belirsiz sis bulutu var. İlerisi tehlikelerle dolu. Her an fırtına kopabilir. Peki bu ilerlemeye engel mi?
2017 yılında yatırıma başladığımdan beri yaşadığım olaylara bakınca bunu çok daha net anlıyorum. Durmak için o kadar çok sebep vardı ki. Mesela burada bir röportajını paylaştığım Russell Napier’in 2017 yılındaki bir söyleşisine denk geldim. Türkiye’nin 2017 yılında dış borçlarını ödeyemeyeceğini söylüyordu. Tarihe baktım, tam da benim her ay 200-300 TL biriktirerek yatırıma başladığım zamanlara denk geliyor. O zaman sisten ve belirsizlikten korkmuş olsaydım ve o karmaşanın içine dalmasaydım, şu anda bulunduğum yerde olamazdım.
Bazen insan kendi başardıklarını bile unutabiliyor.
Fakat bu resimle artık hatırladığımı düşünüyorum. Umarım siz de hatırlamışsınızdır.
Bu arada acaba Albay’a da sisin içine girme boşver otur oturduğun yerde demişler midir? Aynı bana başladığımda 200-300 lira ile emekli mi olunur dedikleri gibi? Peki sizce Albay bunları dinlemiş midir?
Müsait olduğunuzda resmi önünüze alın. Sessiz sakince inceleyin. Bakalım sizin içinizde nasıl duygular uyandıracak. Yorumlara yazarsanız ben de okumuş olurum.
Saygılar.
Merhabalar Yiğit Bey,
Bu resmi ben de internet ortamında çokça gördüm. Hatta çoğu zaman tablodaki “Albay”ı, Atatürk diye paylaşmışlardı. Aslında Atatürk olmadığını biliyoruz ama benzer yanları da yok değil. Yarını belirsiz bir ülkeden vazgeçmedi. Üzerindeki sisi ve kara bulutları dağıttı ve yepyeni bir ülkenin temellerini attı. Sizinde bahsettiğiniz gibi pek çok belirsizliğin ve dengesizliğin ülkesinde yatırım yapmak çok zor. Ancak ben kendim adına şunu söyleyebilirim ki yatırım yapma zehri kanıma karıştı bir kere ne kadar şu sıralar kara bulutlar dolaşsa da üzerimizde bu yoldan dönmem. Finansal okur yazarlık ve bizden önceki yatırımcıların yaşadıklarıyla kendi durumumu değerlendirdiğimde pes etmek için sebep bulamıyorum. Aksine beni daha da motive ediyor. Waren Buffet’ın dediği gibi herkes hevesliyken sakin kalmak, herkes sakinken hevesli olmak yatırımın hamurunda var. Tekrardan tabloya dönecek olursak, o sisin belirsizliği ve ondan kurtulduktan sonra varacağımız yerin merakı bile beni heyecanlandırıyor. Evet son bir kaç aydır ekrana baktığımızda öyle hissetmiyoruz ama bu yolculuğun da kolay olamayacağını bilerek çıkmıştık. Şu sözlerle bitirmek isterim, asıl önemli olan varılacak yer değil yolculuğun kendisidir. Bizim yatırım yolculuğumuzda da kim bilir başımıza daha neler gelecek ancak az çok varacağımız yeri kestirebiliyoruz uzun vadede.
Teşekkürler güzel yazınız için.
Merhabala Mehmet Bey,
Küçükken Atatürk hiçbir zorlukla karşılaşmamış ve başardığı onca şeyi çok kolayca yapmış sanırdım. Sonradan öğrendim ki ne badireler atlatmış, ne sislerin içinden ne zorluklarla geçmiş. Bunu öğrenmem hayatımın dönüm noktalarından biridir. Çünkü o zamana kadar her zorlandığımda bunu kendi hatam sanıyordum.
Düşüşler olacak, biz ilerlemeye devam edelim. Yolda öğrenecek çok şey var.
Saygılar.
Bu güzel ve şairene yazınız için çok teşekkür ederim .
Merhabalar, desteğiniz için çok teşekkürler.
Çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık.İlham olmaya devam ediyorsunuz.
Teşekkür ederim Erdem Bey, hep birlikte güçleniyoruz.