Bir gün kalkıp ‘Güneşi yasaklayalım’ diyen bir sektör olsaydı ne derdiniz?” Bugün Frédéric Bastiat’ın meşhur hicvi üzerinden ekonomide korumacılığı ve devlet müdahalesini sorgulayacağız.
Bazen bir yazı okursun ve “Vay be!” dersin.
Bastiat’nın 1845’te yazdığı “Mum Üreticilerinin Dilekçesi” tam olarak böyle bir metin.
Konusu şu: Aydınlatma sanayii, kendisini batıran ‘güneş’ adlı rakibe karşı hükümete dilekçe verir: “Pencereleri kapatın, güneşin ucuz ışığı ile rekabet edemiyoruz!” derler.
Bu metin, 1800’lerde yazılmış ve tarihteki en güçlü serbest ticaret savunmalarından biri.
Saçma bir mektupla gerçeği bütün açıklığı ile ortaya koyuyor.
Peki ya bugün? Hâlâ bu ‘mum üreticileri’ gibi davranan üreticiler ile karşı karşıya olabilir miyiz?
İstanbul’da yaşıyorsanız ve taksi kullandıysanız kafanızı salladığınıza eminim.
Hadi şimdi Frederick Bastiat’tan bahsedip metni biraz kurcalayalım.
Frédérick Bastiat Kimdir?
1801 yılında Fransa’da doğan Bastiat, kısa ömrüne rağmen ekonomi düşüncesine derin izler bırakmış bir yazar, düşünür ve politikacıdır.
49 yaşında hayata veda etmesine rağmen özellikle klasik liberal ekonomi anlayışının en parlak savunucularından biri olarak anılıyor.
Bastiat, devlet müdahalesine karşı çıkan bir serbest piyasa savunucusudur. Ona göre devletin temel görevi; bireylerin yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarını korunması olmalıdır.
Bu anlayışı, “The Law” ve “Economic Sophisms” gibi önemli eserlerinde açıkça dile getirir.
En çok çatıştığı düşünürlerden biri ise ünlü anarşist Pierre-Joseph Proudhon’dur. Aralarındaki mektuplaşmalar, dönemin ekonomi-politik tartışmalarını anlamak için hâlâ kıymetlidir.
Çeviriye geçmeden önce dilekçede ne anlatılıyor, kısaca bakalım.

Mum Üreticilerinin Dilekçesi: Absürt Bir Gerçeklik
Şimdi gelelim bugünkü konumuza: Mum Üreticilerinin Dilekçesi adlı metne…
Bu mektup, aslında var olmayan bir “mum üreticileri sendikası”nın hükümete yazdığı, tamamen kurgusal bir dilekçeden oluşur. Ancak öylesine zekice ve ironik bir şekilde yazılmıştır ki, ilk bakışta ciddi sanmanız mümkün.
Dilekçede Ne Anlatılıyor?
Mum üreticileri, güneş ışığının ücretsiz bir aydınlatma kaynağı olduğunu ve bu durumun mum satışlarını baltaladığını iddia eder. Güneşin, sektöre “haksız rekabet” yarattığını savunarak hükümetten şu tür önlemler almasını isterler:
- Evlerin gündüz perdelerini daima kapalı tutmak,
- Pencereleri ve ışık alan tüm delikleri tıkamak,
- Güneş ışığını engelleyen bulutlar üretmek (!).
Bu taleplerin gerekçesi ise oldukça “makul“:
Böylelikle mum sanayii canlanacak, istihdam artacak, devlet daha çok vergi toplayacak, ekonomi şahlanacak!
Tabii Bastiat burada asıl meseleyi absürtleştirerek gözler önüne seriyor: Eğer devlet serbest rekabeti korumak yerine belirli sektörleri “güneşten bile” koruyacaksa, ekonomik saçmalığın sınırı kalmaz.
Bastiat Ne Demek İstiyor?
Bu mektupla Bastiat, korumacılık politikalarının saçmalığını gözler önüne seriyor.
Güneş ışığını bile tehdit gibi gören bir mantığın, ithalat yasaklarıyla ya da gümrük vergileriyle yerli üretimi korumaya çalışması da aynı ölçüde irrasyoneldir.
Serbest piyasa, doğal avantajların topluma hizmet etmesini sağlar. Güneş ışığı gibi bedava bir kaynağın engellenmesi toplum refahına zarar verir. Aynı şekilde, ucuz ithalat ürünlerini engellemek de tüketici refahını azaltır.
Bugün İçin Ne Anlama Geliyor?
Bu metni ilk okuduğumda gülümsedim. Ama biraz düşününce içim burkuldu.
Çünkü Bastiat’ın 1800’lerde alay ettiği zihniyet, bugün bütün dünyada politikaların merkezinde yer alabiliyor.
Bazı sektörler korunmak istiyor, bazı şirketler “güneşi bile engelleyin” diyor; çünkü rekabetle başa çıkamıyorlar.
Bugün de “mum üreticileri” aramızda. Ama artık daha sofistike dilekçelerle geliyorlar.
Ve ne yazık ki çoğu zaman kazanıyorlar.
Şimdi de son sözümüzü söyleyerek mektubun çevirisine geçelim.
Son Söz: Güneşi Yasaklamaya Kalkarsak Ne Kaybederiz?
Ekonomide iyi niyetle savunulan birçok uygulama, toplam refahı azaltabilir.
Bu yüzden, serbest piyasa ilkelerini hatırlatan böylesi hicivler her dönem yeniden okunmalı, anlatılmalı ve anlamlandırılmadır.
Belki de Bastiat’ı en iyi şu cümle özetler:
“Görünmeyen maliyetleri de hesaba katın.”
Şimdi de ünlü dilekçenin çevirisine geçelim.
Bir Dilekçe
“Mum, mum fitili, fener, lamba, sokak lambası, şamdan, söndürücü; hayvansal yağ, zeytinyağı, reçine, alkol ve genel olarak aydınlatmayla ilgili her şeyin üreticilerinden.
Sayın Milletvekilleri,
Doğru yoldasınız. Soyut teorileri reddediyorsunuz. Bolluk ve düşük fiyatlara pek önem vermiyorsunuz. Esas olarak üreticinin kaderiyle ilgileniyorsunuz. Onu yabancı rekabetten kurtarmak istiyorsunuz, yani iç pazarı yerli sanayiye tahsis etmek istiyorsunuz.
Size harika bir fırsat sunmak için geldik – buna ne diyelim? Teori mi? Hayır, teoriden daha aldatıcı hiçbir şey yoktur. Doktrin mi? Sistem mi? İlke mi? Ama siz doktrinleri sevmiyorsunuz, sistemlerden korkuyorsunuz, ilkelere gelince, politik ekonomide herhangi bir ilkenin varlığını inkar ediyorsunuz; bu yüzden buna sizin pratiğiniz diyeceğiz – teorisiz ve ilkesiz pratiğiniz.
Şöyle ki, ışık üretiminde bizden çok daha üstün olan ve inanılmaz derecede düşük bir fiyata iç pazarı ışıkla dolduran bir rakibin yıkıcı rekabeti ile karşı karşıyayız ve bundan çok zarar görüyoruz. O ortaya çıktığı anda satışlarımız duruyor. Tüm tüketiciler ona yöneliyor. Bu da çok önemli bir Fransız sanayi dalının birdenbire tamamen durgunluğa sürüklenmesine sebep oluyor.
Bu rakibin ismi “güneştir”. Bize karşı öyle acımasız bir savaş veriyor ki, sanki bu rekabeti İngilizler kışkırtıyor gibi geliyor! (Malum, diplomaside bu tür ima artık moda). Üstelik o kibirli adaya (İngiltere’ye) bizden çok daha fazla saygı gösteriyor.
Bu yüzden sizden ricamız, bir yasa çıkarmanızdır. Bütün pencereler, tavan pencereleri, pervazlar, kepenkler, perdeler, camlar, delikler, çatlaklar ve güneş ışığının evlere sızabileceği her tür açıklığın kapatılmasını zorunlu kılmanızı talep ediyoruz. Çünkü bu ışık, gururla ülkemize armağan ettiğimiz güzelim aydınlatma sektörlerine büyük zarar vermektedir. Ve bu sektörleri şimdi, bu amansız rekabet ile yalnız bırakmak, açıkça büyük bir nankörlük olur.
Saygıdeğer vekiller, lütfen bu dilekçemizi ciddiye alın ve gerekçelerimizi dinlemeden reddetmeyin.
Gerekçelerimiz şunlardır:
Güneş ışığını engelleyen bir yasa çıkarırsanız, yapay ışık ihtiyacı doğar ve Fransa’daki her sanayi sektörü bundan fayda görür.
Daha fazla hayvansal yağ tüketilecekse, daha fazla koyun ve sığır gerekir. Bu da tarım arazilerinin artması, et, yün, deri ve özellikle gübre üretiminin artması demektir – ki gübre tarımın temelidir.
Daha fazla yağ tüketilirse, haşhaş, zeytin ve kolza tohumu ekimi yaygınlaşır. Bu toprak yoran bitkiler, hayvancılığın sağladığı verimlilik artışıyla telafi edilir. Bozkırlarımız reçineli ağaçlarla dolacak, arıcılar dağlardan mis kokulu ballar toplayacaktır.
Tarım sektörünün her bir dalı bu gelişmeden nasibini alacaktır.
Aynı şey denizcilik için de geçerli: Binlerce gemi balina avına çıkacak ve kısa sürede Fransa’nın onurunu koruyacak bir donanmamız olacaktır. Bu da dilekçeyi imzalayan biz mum üreticilerinin milliyetçi duygularını fazlasıyla tatmin edecektir.
Paris’in zanaatkârlarına ne demeli? Artık şamdanlar, avizeler, lambalar altınla kaplanacak; kristallerle, bronzlarla süslenecek. Şimdiki mağazalar, yeni açılacak mağazaların yanında gecekondu gibi kalacak.
Kum tepelerindeki reçine toplayıcıların ve yer altındaki madencilerin ücretleri artacak ve daha iyi yaşayacaklar.
Birazcık düşünürseniz, göreceksiniz ki Fransa’da – Anzin Maden Şirketi’nin hissedarından en mütevazı kibrit satıcısına kadar – bu dilekçenin kabulüyle zenginleşmeyecek kimse kalmayacaktır.
“Ama…” diyeceksiniz:
“Bu koruma bize fayda sağlasa da, tüketici zarar görür.”
Ama artık tüketiciyi bahane olarak öne süremezsiniz. Daha önce defalarca tüketicinin çıkarını üreticinin çıkarına feda ettiniz. Bunu sanayiye destek ve istihdam yaratma adına yaptınız. Bunu aynı gerekçe ile şimdi de yapabilirsiniz ve yapmalısınız.
Böyle bir itiraz geleceğini bildiğimiz için bunu da düşündük.
Demir, kömür, buğday, tekstil gibi ürünlerde de tüketici lehine serbest ithalat istenince, “Evet ama üretici zarar görüyor” diyorsunuz. Aynı şekilde, doğal ışık tüketiciye yararlıysa da, üreticiye zararlıdır ve bu yüzden yasaklanmalıdır.
“Üreticiyle tüketici zaten aynı kişidir” diyebilirsiniz.
Pekâlâ, eğer bize gün ışığında aydınlatma tekeli verirseniz, biz büyük miktarda yağ, reçine, alkol, mum fitili, bronz, kristal satın alacağız. Zenginleşen biz ve tedarikçilerimiz, daha çok harcama yapacak ve böylece iç pazarda da bolluk yaratacağız.
“Güneş ışığı doğanın bedava bir hediyesidir, bunu reddetmek zenginliği reddetmektir” mi diyorsunuz?
Bu durumda kendi politikalarınızı çürütürsünüz. Çünkü bugüne kadar hep yabancı malları – ne kadar ucuzsa o kadar – dışarda tuttunuz. Oysa güneş ışığı tam anlamıyla bedavadır. Eğer ucuz olanı engellediyseniz, tamamen bedava olanı iki kat daha fazla engellemeniz gerekir!
Bir örnek: Lizbon’dan gelen bir portakal Paris’te yetişen portakalın yarı fiyatına satılıyorsa, bunun nedeni doğal güneşin işin çoğunu bedava yapmasıdır. Paris’te ise seraların ısıtılması gerekir – bu da pahalıdır. Yani Lizbon portakalı aslında bize “yarı bedava” sunulmuştur.
Siz de bu yüzden onun girişini yasaklıyorsunuz.
“Yabancı işgücüyle rekabet edemeyiz” diyorsunuz. “Onlar işin yarısını doğaya yaptırıyor.”
O halde, güneşin tamamen bedava ışığını neden serbest bırakıyorsunuz?
Tutarlılık nerede?
Yarı bedava olanı yasaklayıp tamamen bedavayı serbest bırakmak: Bu, + × + = – gibi bir mantıktır. Yani saçmalık üstüne saçmalıktır.
Emek ve Doğa, bir emtianın üretiminde, ülkeye ve iklime bağlı olarak, değişen oranlarda işbirliği yapar. Doğanın katkıda bulunduğu kısım her zaman ücretsizdir; değeri oluşturan ve ödenen kısım insan emeğinin katkıda bulunduğu kısımdır.
Lizbon’dan gelen bir portakal, Paris’te üretilen bir portakalın yarı fiyatına satılıyorsa, bunun nedeni, elbette ücretsiz olan güneşin doğal ısısının, ikincisinin yapay ısıtmaya borçlu olduğu şeyi yapmasıdır; bu da zorunlu olarak fiyata yansır.
Dolayısıyla, Portekiz’den bize bir portakal ulaştığında, bize yarı ücretsiz olarak, yani Paris’ten gelenlere kıyasla yarı fiyatına verildiğini söyleyebiliriz.
Şimdi, tam da yarı-bedava (kelimeyi mazur görün) olması temelinde, bunun yasaklanması gerektiğini savunuyorsunuz.
Şunu soruyorsunuz: “Fransız emeği, yabancı emeğin tüm işi yapması, ikincisinin ise sadece yarısını yapması ve geri kalanıyla güneş ilgilenmesi durumunda, yabancı emeğin rekabetine nasıl dayanabilir?”
Fakat bir ürünün yarı bedava olması sizi rekabeti engellemeye yöneltiyorsa, tamamen bedava olması size rekabete kabul etmeye nasıl yöneltebilir?
Ya tutarlı değilsiniz ya da yarı bedava olanı yerli endüstrimiz için zararlı olarak engelledikten sonra, tamamen bedava olanı çok daha fazla akılla ve iki kat daha fazla şevkle dışlamalısınız.
Başka bir örnek verelim: Bir ürün —kömür, demir, buğday veya tekstil— bize yurtdışından geldiğinde ve biz onu kendimiz üretmekten daha az emekle elde edebildiğimizde, fark bize bahşedilen karşılıksız bir armağandır.
Bu armağanın büyüklüğü, bu farkın derecesiyle orantılıdır. Yabancı bizden sadece dörtte üçü, yarısı veya dörtte biri kadar emek ile bu ürünü üretebilirse, armağan, ürünün değerinin dörtte biri, yarısı veya dörtte üçüne denk gelir.
Söz konusu güneşin sağladığı ışık olduğunda bu olabilecek en eksiksiz armağan haline gelir çünkü ücretsizdir.
Soru şudur:
Fransa için istediğiniz şey, ücretsiz tüketimin nimetleri midir?
Yoksa masraflı ve zahmetli üretim yoluyla varlık mı?
Karar verin.
Ama lütfen tutarlı olun.”
Bugün Bastiat’nın hicvini gülerek okuyoruz ama aynı akıl dışı mantığın çok daha sofistike kılıklara bürünerek hâlâ aramızda dolaştığını görmek zorundayız.
Yerli otomobil üreticisinin “ithalatı kısıtlayın” talebi, yerli yazılım şirketinin “yabancı uygulamaları engelleyin” çağrısı veya zarar eden tekstil gibi sektörlerin sürekli kamu desteği ve devalüasyon talep etmesi, aslında “güneşi yasaklayın” demekten farksız.
Devletin eliyle rekabetin doğallığını bozan her müdahale, tıpkı Bastiat’nın alaya aldığı şekilde, görünüşte üreticiyi korurken gerçekte toplumu yoksullaştırır.
Çünkü toplum olarak şunu unuturuz: Korumacılığın bedelini, eninde sonunda hepimiz öderiz — ya daha pahalı ürünlerle, ya daha düşük verimlilikle, ya da kaybolan fırsatlarla.
Saygılar.
Candlemakers Petition’ın orijinaline burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.
İlk Yorumu Siz Yapın