Warren Buffett’ın Hissedarlarına Yazdığı Mektuplar Serisi: 1990

Herkese selamlar! Sıra 1990 yılı mektubuna geldi.

Sigorta şirketlerinde poliçe fiyatlama sıkıntıları devam ediyor. Amerika hisse senedi piyasasının pek tadı yok. Yıl içinde büyük bir düşüş olmuş ama Berkshire atlatmayı başarmış.

Medya sektöründe internetten kaynaklı fiyat düşüşlerinin ayak sesleri gelmeye başlamış durumda.

Warren Buffett, bu sefer Wells Fargo bankasından %10 alımı yapıyor. Bankacılıkta kötü krediler ve gayrimenkul kaynaklı bir kriz var ve ünlü yatırımcı Warren Buffett herkes satarken bankanın %10’unu %50 düşük fiyattan topluyor. Bunu gerekçelendirirken anlattıkları paha biçilemez bilgiler sunuyor bize. Mutlaka okumak lazım.

Daha sonra sıra çöp tahvil çılgınlığına geliyor. Orada da önemli bilgiler ve Warren Buffett’ın bu çılgınlığı anlatışı var.

Son olarak ustaların da hata yapabileceğini görüyoruz ve bir itirafa şahit oluyoruz. Ünlü yatırımcı tam da endüstriyel kriz öncesi havayolu sektörüne giriş yapıyor ve bu hatayı da açık yüreklilikle anlatıyor.

Herkese keyifli okumalar dilerim:)

Warren Buffett’ın hissedarlarına yazdığı mektuplar serisi: 1990

BERKSHIRE HATHAWAY INC.

Berkshire Hathaway Inc. Hissedarlarına:

Geçen sene bir tahminde bulunmuştuk: “Gelecek üç yılın en az bir yılında Berkshire’ın toplam varlıklarında azalma göreceğiz.” 1990 yılının ikinci yarısında, bu tahmini hızlıca doğruluyorduk. Fakat yılın sonlarına doğru yükselen hisse senedi piyasası ile yılı %7.3 yani 362 milyon dolar artıda kapattık. Başkanlığı aldığımız 26 yıldan beri, hisse başı defter değerimiz 19.46 dolardan 4,612.06 dolara çıktı yani yıllık bileşik %23.2 yükseldi.

1990 yılında büyüme oranımız cansızdı çünkü büyük varlıklarımız çok az değişiklik gösterdi. Geçen sene size bahsettiğim Capital Cities/ABC, Coca-Cola, GEICO ve Washington Post’un iyi işletmeleri ve süper yöneticileri kamuoyu tarafından farkedildi ve fiyatları yukarı çıktı. Bunlardan iki medya şirketinin piyasa fiyatı sonra bahsedeceğim nedenlerden dolayı düştü ve iyi nedenlerden dolayı Coca-Cola şirketinin piyasa değeri de yükseldi. Toplamda, kalıcı dörtlümüzün fiyatları çekici hale geldi.

Berkshire’ın 26 yıllık rekoru gelecek sonuçları tahmin etmek için anlamsızdır ve tabii ki umudumuz bir yıllık sonucu da… Gerçek değer artışı hedefimiz %15 olmaya devam edecek. Fakat, söylemekten yorulmadığımız bir şey daha, bu sermaye temeliyle işimiz daha da zor çünkü artık hedefi tutturmak için 5.3 milyar dolarlık bir artış gerekiyor.

Eğer %15 ortalamayı tutturursak hissedarlarımız iyi olur. Fakat, Berkshire’ın şirket kazançları hissedarlar için sadece hisseleri, aldıkları zamanki gerçek değeri ile orantılı bir değerden satış yaparlarsa, yararlı olur. Örneğin, gerçek değerden %10 primli aldıysanız ve eğer gerçek değer her yıl %15 büyürse, siz de sonra %10 primli satarsanız, sizin getiriniz %15’in bileşik getirisi olur. (bu hesaplama hiç temettü dağıtılmadığını varsayar) Fakat, eğer primli alır ve daha az primle satarsanız, sizin kazancınız firma kazancından düşük olur.

İdeal olarak, tipik Berkshire hissedarının kazancı, sahiplik boyunca şirketin kazancının aynası olmalıdır. Bu yüzden Charlie Munger (Berkshire Başkan Yardımcısı ve ortağım) ve ben, Berkshire’ın düzenli olarak gerçek değerinden satılmasını umuyoruz. Böyle bir istikrarı, son iki yıldaki değeri göz ardı edici volatiliteye tercih ederiz: 1989 yılında gerçek değer, defter değerinden daha az büyüyüp %44 arttı, piyasa fiyatı ise %85 arttı; 1990 yılında defter değeri ve gerçek değer çok az artarken piyasa fiyatı %23 düştü.

Berkshire’ın gerçek değeri defter değerini büyük oranda aşmaya devam ediyor. Tam farkı size söyleyemiyoruz çünkü gerçek değer bir tahmindir; fakat Charlie ve ben farkın %10 civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Fakat biliyoruz ki, defter değerinden çok daha fazla eden olağanüstü şirketlere sahibiz.

Ekstra değerin büyük kısmı onları yöneten yöneticiler tarafından yaratıldı. Charlie ve ben bu grup ile böbürlenebiliyoruz çünkü geliştirdikleri yeteneklere hiçbir katkımız olmadı: Bu süperstarlar öylece bize geldi. Bizim yaptığımız sadece bunları bulmak ve yeteneklerini sergilemeleri için uygun ortam yaratmaktı. Bunu yaptıktan sonra nakit paralarını genel merkezimize gönderdiler ve bizim asıl işimiz başladı: Bu fonların işe koyulması.

Benim rolümü en iyi şekilde anlatmak için torunum Emily’nin sonbahardaki dördüncü yaş gününden bahsetmem gerekiyor. Partiye katılanlar arasında diğer çocuklar, akrabalar ve çocukları sihirli numarlarla eğlendiren Palyaço Beemer vardı.

Başlarkan Beemer, Emily’den harikalar kutusuna doğru asasını sallamasına yardım etmesini istedi. Yeşil mendiller kutunun içine girdi ve mavi olarak çıktı. Dağınık mendiller kutunun içine girdi ve Emily’nin bir hamlesi ile katlanmış olarak çıktı. Dört adet benzer dönüşümden sonra Emily kendini tutamadı ve şöyle dedi: Yaşasın! Bu işte gerçekten çok iyiyim.

Bu benim Berkshire’a olan katkımı açıklıyor. Aslında bütün övgüyü Blumkinler, Friedman Ailesi, Mike Goldberg, Heldmanlar, Chuck Hugginler, Stan Lipsey ve Ralph Schey hakkediyor.

Raporlanmış Kârın Kaynakları

Kârın Gözden Geçirilmesi

Açıkça, yatırımcılar her zaman gardını yüksek tutmalı ve muhasebe rakamlarını gerçek ekonomik kâr rakamlarını hesaplarken bir başlangıç olarak almalı, sonuç olarak değil.

Dağıtılmamış kârlara olan yaklaşımımız basit: Muhasebeleştirilme şekilleri önemli değil, onlara kimin sahip olduğu ve nasıl faydalanıldığı önemli. Muhasebecilerin ağacın düştüğünü söylemeleri bizi ilgilendirmiyor, bizi ilgilendiren ağaca kimin sahip olduğu ve onunla gelecekte ne yapacağı.

Coca-Cola dağıtılmamış kârlarını hisse geri alımı için kullandığında, dünyanın en değerli markası saydığımız şirkette sahiplik oranımızı arttırmış olur. (Coke, tabii ki dağıtılmamış kârlarını başka değer arttırıcı yerlerde de kullanıyor). Hisse geri alımı yerine, Coca-Cola bu fonlarla bize temettü de ödeyebilir, biz de bunlarla yine şirketin hisse senetlerini alırız. Bu daha az verimli olan senaryo olur: Çünkü temettüden alınan vergiden dolayı, Coca-Cola’nın hisse geri alımında yaptığı kadar sahipliğimiz arttıramayız. Fakat bu senaryo takip edilseydi, muhasebeden dolayı Berkshire daha büyük kârlar açıklardı.

Kârı gözden geçirirken aşağıdaki hesaplamayı yaparız: 1990 yatırımlarımızdan bize düşen kâr aşağı yukarı 250 milyon dolar. 250 milyondan 30 milyonluk vergiyi çıkartın ve kalan 220 milyon doları diğer işletmelerimizin 371 milyon dolar faaliyet kârına ekleyin. Gözden geçirilmiş kârımız 590 milyon dolar olur.

Daha önce bahsettiğim gibi, gözden geçirilmiş kârımızın %15 yükselmesini bekliyoruz. 1990 yılında bunu az bir miktar geçtik fakat 1991 yılında bunun biraz gerisinde kalacağız. Gillette tercihli senetlerimiz 1 Nisan’da geri çağrıldı ve bunları hisse senedine dönüştüreceğiz. Bu raporlanan kârımızı  çok büyük olmayan fakat etkili bir şekilde 35 milyon dolar düşürecek. Ek olarak, medya varlıklarımız, doğrudan veya dolaylı olarak düşüşe geçmiş durumda. Ne olursa olsun size her yıl bildirmeye ve ne durumda olduğumuzu rapor etmeye devam edeceğiz.

Sigorta Dışı Operasyonlar

1990 yılında vergiden sonra özsermaye kârlılık oranı %51’di ve bu sonuç 1989 yılında grubu Fortune 500’de 20. sıraya taşırdı.

İki etken bu dönüşü daha dikkat çekici yaptı. Birincisi, kaldıraç (borç) kullanılmadı: Nerdeyse tüm kuruluşlarımızın hiç borcu yok aksine borç veren taraftalar ve o kadar düşük borçları var ki alacakları ve ellerindeki nakit tamamını karşılıyor. Doğrusu, borçları saymayan aktif kârlılığına bakarsak, grubumuz Fortune’nin ilk onunda yer alır.

Eşit derecede önemli olan, bu sonuçları sahiplerine muhteşem sonuçlar yaratan sigara ya da kablolu tv sektöründe yakalamadık. Onun yerine, bu sonuçları gayet basit olan mobilya perakendeciliği, şekerleme, elektrik süpürgesi ve hatta çelik toptancılığından sağladık Açıklaması ise basit: olağanüstü kârımız muhteşem yöneticilerimizden kaynaklanıyor, şanslı endüstri koşullarından değil.

* * * * * * * * * * * *

Sigorta Operasyonları

Sonuçlar sadece bazı sigorta yöneticiler çok korktuğunda ve daha yüksek fiyatlarla bile iş yapmak istemediğinde iyileşecektir. Bir noktada bu yöneticiler mesajı alacaklardır: Kendinizi bir çukurun içinde bulduğunuzda yapılacak en önemli şey çukur kazmayı bırakmaktır. Fakat bu daha anlaşılamadı: Sigorta şirketi yöneticileri kasvetli fakat güçlü bir şekilde kazmaya devam ediyorlar.

Sigorta Performansının Ölçülmesi

Menkul Kıymetler

Aşağıda değeri 100 milyon doların üstünde olan şirketlerimizi görebilirsiniz. Bunların küçük bir kısmı %100’ünden azına sahip olduğumuz iştiraklerimiz tarafından tutuluyor.

Sınırda oturup beklemek… Wells Fargo, süper yönetilen, yüksek getirili bankacılık operasyonundan FED’in izni olmadan alabileceğimiz maksimum rakam olan %10 aldık. Pozisyonun altıda biri 1989 yılında alındı, kalanı da 1990’da tamamlandı.

Bankacılık bizim favori işimiz değil. Varlıklar sermayenin 20 katı olduğunda, varlıkların küçük bir kısmında yapılan bir hata sermayenin büyük bir kısmının kaybına sebep olabilir. Büyük bankalarda ise hata bir kural olmuştur, bir istisna değil. Bunların büyük çoğunluğu geçen yıl bahsettiğimiz “kurumsal zorunluluk”tan doğan yönetim başarısızlığından kaynaklandı: Ne kadar aptalca olursa olsun yöneticilerin birbirlerini taklit etme eğiliminden. Borç verirken bir çok yönetici tarla sıçanları gibi bir lideri takip ettiler: Şimdi de tarla sıçanları gibi aynı sonu paylaşıyorlar.

20:1 kaldıraç yönetimsel gücü ve zayıflığı katladığı için fiyatı çok ucuz da olsa kötü yönetilen bir bankayı almak istememiştik. Onun yerine, dikkatimizi iyi yönetilen bankaları adil fiyata almaya yönlendirdik.

Wells Fargo ile birlikte, Carl Reichardt ve Paul Hazen gibi en iyi yöneticileri edindiğimizi düşünüyoruz. Çoğu yönden Carl Reichardt ve Paul Hazen birleşimi bana Capital Cities’den Tom Murphy ve Dan Burke’yi hatırlatıyor. İlk olarak, iki çift de, tek başlarına olduklarından daha güçlüler çünkü ikisi de birbirlerini anlıyor, güveniyor ve saygı duyuyor. İkincisi, iki yönetim de yetkin kişilere iyi para ödüyor, fakat gereğinden fazla insan çalıştırmaktan da nefret ediyor. Üçüncüsü, ikisi de rekor kârlar elde ederken, zararda gibi maliyetlere acımasızca saldırıyorlar. Son olarak, ikisi de anladıkları ve yeteneklerinin elverdiği işlerle uğraşıyorlar, egolarının değil. (IBM’den Thomas J. Watson’da aynı kuralı takip etmiş ve şöyle demişti: “Dahi değilim, sadece bazı konularda akıllıyım ve onların dışına çıkmıyorum.”

1990 yılındaki Wells Fargo alımımıza bankacılık sektöründeki kaotik ortamın yardımı oldu. Aydan aya iyi sanılan bankaların ahmakça dağıttığı krediler gün yüzüne çıktı. Büyük kayıpların ardına gelen gün yüzüne çıkan ve yöneticilerin, her şeyin aslından yolunda olduğunu söylediği diğer büyük kayıplar, bankacılığa olan kamuoyu güvenini sarstı. Diğerlerinin banka hisselerinden kaçmasıyla Wells Fargo’nun %10 hissesini 290 milyon dolara aldık. Bu rakam net kârın beş kat azı ve vergiden önceki kârının 3 katından azı anlamına geliyor.

Wells Fargo çok büyük – 56 milyar dolar varlığı var ve %20 özsermaye kârlılık ve %1.25 varlık kârlılığına sahip. Bu bankanın %10’unu almamız 5 milyar dolarlık bir bankanın %100’ünü almamıza eş değer sayılabilir. Fakat eğer böyle bir alım yapmaya kalksaydık, Wells Fargo’ya ödediğimizin iki katını ödememiz gerekirdi. Dahası, bu 5 milyar dolarlık banka, primli fiyatının yanında bize başka bir sorun yaratırdı: Onu yönetmesi için bir Carl Reichardt bulamazdık. Son yıllarda, Wells Fargo yöneticileri daha hırslı bir şekilde diğer bankalar tarafından işe alındı fakat kimse başkanı işe alamadı.

Tabii ki, banka sahipliği de herhangi bir işletme sahipliği gibi risksiz değildir. Kaliforniya bankaları, yaşanacak büyük bir depremin kredi alanlarında yaratacağı bir hasar sonucu kredi geri ödemelerinde sorun yaşayabilir. İkinci risk ise, ne kadar iyi yönetilirse yönetilsin, yüksek kaldıraçla çalışan bankaların sistematik ya da endüstriyel riskler sonucu zor durumda kalmasıdır. Son olarak, şu anki en büyük risk de batı sahilindeki aşırı yapılaşma sonucu ev fiyatlarının aşırı düşmesi ve bankaların bu genişlemeyi finanse etmesi. Gayrimenkul fiyatlamasında lider olduğu için Wells Fargo da özellikle kırılgan bir yapıda.

Bu olasılıkların hiçbiri gözden kaçırılamaz. Fakat ilk iki tanesinin olasılığı düşük ve gayrimenkul piyasasındaki anlamlı bir düşüş bile iyi yönetilen kurumlara zarar vermeyebilir. Biraz matematiği hesaba katalım: Wells Fargo, 300 milyon dolar kredi zararını çıktıktan sonra bile vergiden önce 1 milyar dolar kazanıyor. Büyük bir krizde şirketin 48 milyar dolarlık varlıklarının 1991’de yaşanacak bir krizden dolayı %10’u (sadece gayrimenkul kredileri değil) geri dönmese ve  bu kayıp anaparanın %30’u olsa, şirket kabaca başabaş noktasına geliyor.

Düşük ihtimal verdiğimiz, olma olasılığı düşük olan böyle bir yıl bile bizi sıkıntıya sokmaz. Doğrusu, bizler Berksire’da yatırımın ilk senesi hiç getiri getirmeyen fakat sonraki senelerde sermayeyi %20 arttıran şirketlere yatırım yapmaya bayılırız. Yine de New England benzeri bir gayrimenkul krizi Wells Fargo hisselerinin 1990 yılı boyunca %50 düşmesine engel olamadı. Düşüşten daha önce hisse almaya başlasak da düşüşü iyi karşılayıp panik fiyatlarını değerlendirip daha fazla hisse aldık.

Hayatları boyunca sürekli yatırım yapma beklentisi içinde olan insanlar, piyasa dalgalanmalarında benzer bir tavır sergilemelidirler;  fakat aksine çoğu mantıksızca hisse senedi fiyatları yükseldiğinde coşkulu, düştüğünde ise mutsuz oluyorlar. Bu tür bir kafa karışıklığını yiyecek fiyatlarında sergilemiyorlar: Hayatları boyunca yiyecek alıcısı olacaklarını bildiklerinden, düşen fiyatları mutlulukla karşılarken, yükselen fiyatları hoş karşılamıyorlar. (Fiyatlardaki düşüşten hoşlanmayan yiyecek satıcılarıdır) Benzer şekilde, Buffalo News’te düşen baskı fiyatlarına, elimizdeki kağıt stoğunun fiyatı düşse bile seviniriz çünkü hayatımız boyunca bu malın alıcısı olacağız.    

Benzer mantık bizim Berkshire yatırımlarımıza da yön verir. Ben hayatta oldukça, işletmelerin tamamını ya da hisse senedi diye anılan bir kısmını, her yıl almaya devam edeceğiz (Eğer gelecekteki Berkshire yöneticileri düzenlediğim toplantılara katıldılarsa daha da uzun bir süre). Bu niyetimizi belirttikten sonra, düşen fiyatlar bize yarar sağlar, yükselen fiyatlar ise bize zarar verir.      

Düşük fiyatların en yaygın nedeni, bazen tüme yayılmış, bazen de bir şirkete ya da endüstriye etki eden karamsarlıktır. Böyle bir ortamda iş yapmak istiyoruz, karamsarlığı sevdiğimizden değil fakat onun yarattığı fiyatları sevdiğimizden. Rasyonel alıcının düşmanı iyimserliktir.

Bunların hiç biri, bir hissenin ya da şirketin sırf popüler değil diye alımını haklı çıkarmaz; böyle bir karşıt yatırım yöntemi sürüyü takip etme stratejisi kadar ahmakçadır. İhtiyaç duyulan oylama yapmak yerine düşünmektir. Maalesef, Bertrand Russell’in hayat hakkındaki gözlemi genel olarak finans piyasasına da alışılmadık bir güşle uyuyor: “Bir çok insan düşünmek yerine ölmeyi tercih eder. Çoğu da bunu yapar.”

* * * * * * * * * * * *

Bankacılık hissesi almak bizim için ne kadar alışılmadıksa, yatırım notu düşük tahviller almak da öyle. Fakat Berkshire’ın finansallarına etki edecek değerde fırsatlar da çok nadir. Bu yüzden bu yüzden bu kategorideki şirketlere, işletmeyi anladığımız ve bize değer katacağına inandığımızda devam edeceğiz. (Woddy Allen başka bir durumda açık fikirliliğin önemini şöyle anlatmıştır: “Bir çok insanın neden biseksüel olmadığını anlamıyorum çünkü Cumartesi gecesi eş bulma şansınızı ikiye katlıyor.”

Borç çılgınlığının en yüksek noktasında, sermaye yapıları garantili bir çöküşü hazırlamıştı: Bazı durumlarda, o kadar çok borç alındı ki iyi durumdaki işletmenin yarattığı fonlar bile faizlerini ödemeye yetmedi. Başlangıçta ölü doğan berbat bir vaka da televizyon istasyonu Tampa’nın alınması sırasında yaşandı. O kadar çok borçla alınmıştı ki faizi televizyonun toplam gelirlerini aşıyordu. Bütün bu iş gücü, programlar ve hizmetlerin satın almak yerine kiralandığını düşünseniz bile bu sermaye yapısıyla gelirlerin patlaması gerekirdi ya da televizyon iflas ederdi. ( Satın almayı finanse eden tahvillerin çoğu mevduat ve kredi çevrelerine satıldı; vergi verenler olarak bu ahmaklığın yükünü siz çekeceksiniz.)

Bütün bunlar şimdi olanaksız gözüküyor. Fakat bütün bu suç işlendiğinde, hançer satıcısı yatırım bankacıları, uzun dönemde düşük notlu tahvillerden elde edilen yüksek faizlerin yüksek notlulardan daha çok getiri elde ettiğini,  akademik çalışma ile ispatlayan akademisyenleri işaret ettiler. (Finans dünyasındaki geçmiş dönem kanıtlarına karşı çok dikkatli olun: eğer zenginliğin anahtarı tarih kitapları olsaydı, Forbes 400 kütüphanecilerden oluşurdu.)

Satıcının mantığında bir kusur vardı, öyle bir kusur ki birinci sınıftaki bir istatistik öğrencisi bile farkına varır. Yeni piyasaya sürülen çöp tahvillerin ödenememe olasılığı düşük riskli tahvillerinki ile aynı oranda sayıldı ve böylece, ikinci grubun ödenememe olasılığı birinci grupltakilerle aynı oranda kabul edildi. (Bu Koll-Aid’in tarihsel ölüm oranını araştırırken Jonestown’daki versiyonu hesaba katmamak gibi bir şey.)

İki grup, tabii ki birkaç hayati noktadan farklılık gösteriyor. Başlangıç için, düşük riskli tahvil sahibi şirketlerin yöneticileri yatırım yapılabilir seviyeye ulaşmak için tekrar çok çalışırlar ve bunu özlerler. Çöp tahvil sahipleri ise tamamen başka bir türdür. Eroin bağımlısı gibi derdine çare aramak yerine başka şeylerle uğraşır. Ek olarak, riskli tahvillerin sahiplerinin emanet duygusu çoğu kez çöp tahvil sahibi finansal sosyopatların hislerinden daha çok gelişmiştir.

Wall Street bu iki farkı çok az önemsedi. Her zamanki gibi, Street’in coşkusu fikrin faziletine değil de getirebileceği kâra göre oldu. Dağlar kadar çöp tahvil umursamayandan düşünmeyene satıldı ve ikisinde de kıtlık yoktu.

Çöp tahviller, emisyon fiyatından çok daha düşüğe işlem görse de hala bir mayın tarlası gibi.  Geçen sene söylediğimiz gibi, yeni itfadan çöp tahvil almadık. (bunlardan aldığımız tek gün içinde y harfi olmayan gündür.) Fakat, darmadağın olan tarlaya bakma niyetimiz var.

Dönüştürülebilir Tercihli Hisse Senetleri

USAir satın almasını yaparken başkanınız muhteşem bir zamanlama yaptı: İşletmeye tam da büyük problemler başlarken daldım (Kimse beni itmedi; tenis literatüründe “zorla olmayan hata” yaptım). Şirketin yaşadığı zorluklar hem endüstrinin yaşadığı zorluklar hem de Piedmont ile tahmin etmem gereken ve tüm havayolu satınalmalarında yaşanan birleşmeden kaynaklı meydana geldi.

Kısacası, Ed Colondy ve Seth Schofield ikinci problemi çözdü ve hizmet kalitesini çok yükseltti. Endüstri genelinde yaşanan sorunlar ise çok daha ciddi. Satın almamızdan beri, bazı taşıyıcıların kamikaze fiyatlama taktiklerinden dolayı sektör alarm veriyor. Bu fiyatlama tüm taşıyıcılar için çok önemli bir gerçek yaratmış durumda: Emtia benzeri bir ürün satıyorsanız, en aptal rakibinizden çok daha akıllı olma şansınız yoktur.

Fakat, gelecek birkaç yıl endüstrinin büyük bir kısmını yok edecek olsa da, USAir yatırımımız iyi olacak. Ed ve Seth şu anki duruma büyük değişiklikler yaparak cevap veriyorlar. Öyle olsa bile, yatırımımız ilk alım yaptığım zamankinden çok daha az güvenli.

* * * * * * * * * * * *

Yardım! Yardım!

Bu raporun müdavimleri burayı utanmazca Berkshire için alacak şirket aramakta kullandığımı bilir. Buffalo News’te hep söylediğimiz gibi “reklam işe yarar”. Birkaç şirket sırf burayı okuduğu için kapımızı çaldı. (İyi bir pazarlamacı size, reklamsız bir şey satmaya çalışmanın karanlıkta kızlara göz kırpmaya benzeyeceğini söyler.)

(1) Büyük satın almalar (Vergiden sonra en az 10 milyon dolarlık net kâr),

(2) İstikrarlı kâr yaratma gücü (gelecek projeksiyonları ve dipten dönen şirketler bizim için çok önemli değil),

(3) Çok az borcu olan veya hiç borcu olmadığı halde yüksek özsermaye kârlılığı olan şirketler,

(4) İyi yönetilen şirketler (yönetim desteği veremeyiz),

(5) Basit işler (eğer işin içinde çok fazla teknoloji varsa bunu anlayamayız),

(6) Satın alma fiyatı olmalı (fiyat belirli olmadığı zaman, satıcıyla konuşmak için bile vaktimizi harcamayız)

Yarın ölürsem üç şey hakkında emin olabilirsiniz: 1) Hiçbir hisse senedim satılmayacak; 2) Kontrol eden hisse senedi sahipleri ve yöneticiler de beni takip edecek; 3) Berkshire’ın kârı 1 milyon dolar artacak çünkü Charlie hemen şirket uçağımız olan “Savunulamaz”ı satacak (birlikte gömülme vasiyetimi görmezden gelerek).

* * * * * * * * * * * *

* * * * * * * * * * * *

Geçen senenin genel kurulunun ilk sorusu New York’tan, 11 yaşındaki üçüncü jenerasyon hisse senedi sahibi Nicholas Kenner’dan geldi. Nicholas oyunu çok zorlu oynadı ve “ hisse senedinin fiyatı neden düştü” diye sordu. Cevabını hatırlamıyorum.

Öteki iş toplantılarının Nicholas’ı bu seneki genel kuruldan alıkoymamasını umuyoruz. Eğer katılırsa, ilk soruyu sorma şansını yine ona vereceğiz. Charlie ve ben henüz yorulmamışken onunla başa çıkmak istiyoruz. Fakat bu sene, cevap verme sırası Charlie’de.

1 Mart 1991Warren E. Buffett
Yönetim Kurulu Başkanı

Mektubun orjinaline buradan ulaşabilirsiniz. 

6 Yorum

  1. Turgay demiş ki:

    Teşekkürler.

    Ekim 28, 2017
    Yanıtla
    • Lattedenborsaya demiş ki:

      Keyifli okumalar Turgay Bey:)

      Ekim 29, 2017
  2. murat demiş ki:

    Yoğun mesai harcayarak mektupları çevirdiğiniz için çok teşekkürler. İlk mektuptan beri takip ediyorum ve gittikçe daha iyi çevirdiğinizi fark ediyorum.
    Ellerinize sağlık.

    Ekim 29, 2017
    Yanıtla
    • Lattedenborsaya demiş ki:

      Sayın Murat Bey,

      Evet gittikçe daha çok alışıyorum terimlere onun için daha iyi oluyor. Çok teşekkür ederim.

      Saygılar.

      Ekim 31, 2017

Yorumunuzu Ekleyin