Philip Fisher 1987’deki Son Röportajının Çevirisi

Herkese selamlar.

Philip Fisher’ın yazdığı “Sıradan Hisseler Sıra Dışı Kârlar” başucu kitaplarımdan biridir.

Geçenlerde Rusya-Ukrayna gerilimi devam ederken kendimi yine kitabı karıştırırken buldum ve yakınlarda yayınlanmış bir röportajı var mı diye merak ettim.

Ekim 1987’de FORBES’te yayınlanmış bir yazısını buldum. Çok hoşuma gidince, zamanım da olunca çevirmeye karar verdim.

Özellikle yüksek enflasyon yaşadığımız bugünlerde Dünya’da da bir enflasyon tehlikesi varken Philip Fisher’dan öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca kendisi büyüme hisseleri tanımı daha ortada yokken bu şirketlere yatırım yaptığından yöntemlerini öğrenmek hepimize iyi gelecek.

Hadi başlayalım.

Başlamadan önce, yazının Youtube’deki seslendirmesine buradan ulaşabilirsiniz.

Philip Fisher’ın 1987’deki Son röportajının Çevirisi

Philip Fisher’dan Ne Öğrenebiliriz? (Warren Buffett’ın önsözü)

Geçen ay 80 yaşına basan San Franciscolu ünlü yatırım danışmanı Philip Fisher veda eder gibi bir havadaydı. Çok nadir röportaj veren biri olarak FORBES ile uzun bir sohbet gerçekleştirdi. Modern yatırım fikrinin ufuk açıcı figürlerinden biri olarak -ilk olmasa da ilklerden- büyüme hisselerini sıradan hisselerden ayıran kendilerine has “tanımlanabilir” nitelikleri olduğu tezini geliştirmişti.

Modern çağın belki de en başarılı yatırımcılarından biri olan Warren Buffett Fisher’ı bir “dev” olarak tanımlıyor.

Atları performanslarına göre puanlayanlar (horse handicappers) iki ana kategoriye ayrılır: Hız ve tür. Hız puanlayıcısı bir çok rakama ihtiyaç duyar: Anket kağıdını, son yarışlarda hangi atın en hızlı olduğunu yarış pistinin durumuna ve ne kadar ağıtlık taşıdığına vs. göre düzeltir.Tür puanlayıcısı ise rakamları hor görür. “Bana soyundan ve geçmişteki rakiplerinin kalitesinden bahsedin” der.

Bu doktrinlerin yatırım dünyasında benzerleri bulunur. Bazı analistler rakamsal yaklaşımları vurgularken bazıları niteliğe bakar.

Sayısal analizciler şöyle der: “Hadi fiyat/kazanç, defter değeri gibi değerlerin bir takım kombinasyonunu kullanarak en ucuz hisseyi alalım”.

Niteliğe bakanlar ise “En iyi şirketi, en iyi yönetime sahip olanı alalım ve sayılarlar konusunda pek endişelenmeyelim.” der.

Çok şükür ki finansal cennete ulaşmanın birden fazla yolu var. Her iki yöntemin yetenekli ve öngörülü uygulayıcıları ödüllerini alırlar. Şanslıyım ki bu iki yöntemin uygulayıcılarıyla genç yaşta tanıştım ve bu iki fikri birleştirmek bana olağanüstü yararlar sağladı.

Philip Fisher ile 1960’ların başında “Sıradan Hisseler, Sıra Dışı Kârlar” kitabını okuduktan sonra tanıştım.

Onunla tanıştığımda, fikirlerinden olduğu kadar kendinden de etkilendim. Ben Graham gibi, Fisher da alçakgönüllü, cömert ve olağanüstü bir öğretmendi. Ondan “söylenti” yaklaşımını öğrendim. Git ve rakiplerle, müşterilerle endüstrinin ya da şirketin nasıl bir ortamda faaliyet gösterdiği öğrenmek için konuş.

Phil Fisher’ın yöntemlerini kullanarak işletmeyi derinlemesine anlamak, Ben tarafından öğretilen sayısal disiplin ile birleşince akıllı yatırımlar yapmamı sağladı. Phil ne derse okumak için hevesliyim ve size de tavsiye ederim.

Philip Fisher ile Söyleşi

Philip Fisher sizi bolca paranın israf edildiği bir ofisle etkilemeye çalışmaz. San Francisco’nun güneyinde -trafik olmadığı zaman 30 dakikalık bir mesafede- San Mateo, Calif’te 9 katlı bir binada sıradan bir ofiste çalışır. Sekreterinin oturduğu küçük bir oda, bir kaç evrak dolabı, bir telefon, bir de telesekreter bulunur. Ne bir bilgisayar, Quatron makinesi ya da ayrıntılı bir kütüphanesi vardır, sadece rafine ve deneyimli bir zihin bulunur.

Fisher masasındaki dağınıklık için özür dileyerek geçen hafta New England’daki bazı firmalarla görüşmeler yaptığını ve yeni döndüğünü belirtti. Eylül ayında 80 yaşına girmişti, çok enerjikti ve keskin bir zekası vardı. Hala portföy yönetiyor ve her gün bunu daha iyi yapmanın yollarını araştırıyor. Eğer Wall Street’in -burada California’da bile- Japonların ulusal hazine diye tanımladıkları şeyi üretme olasılığı varsa, buna uyan bütün övgüleri hak eden Phil Fisher olurdu.

Forbes: Antenleriniz bu aralar ne gibi sinyaller alıyor?

Fisher: Olağanüstü olmayan firmaların satışlarının belki beş altı katı piyasa değeri ile halka arz edildiklerini görüyorum ve satışların üç dört katına çıkan fiyat bile çok can sıkıcıdır. Bence bu her zaman potansiyel bir tehlike sinyalidir. Bir kaç ay içinde olacak bir felaketin haberini vermiyorum. Ne zaman olacağını bilmiyorum. Ama bu aralar ihtiyatlı olmakta fayda var. (Çevirmen notu: Tesadüfe bakın ki yazının içinde bulunduğu dergi 19 Ekim 1987’de Wall Street %22,61 düşerek tarihinin günlük en büyük düşüşünü yaşadı ve tarihteki yerini Kara Pazartesi olarak aldı)

Her yerde aşırı bir kredi genişlemesi görüyorum. Eğer ülkedeki bankalar diğer şirketlerle aynı muhasebe ilkelerine tabii tutulsaydı ve stoklarının (banka kredilerinin) değerini piyasa fiyatına göre düzenlemeleri gerekseydi, olağanüstü bir pozisyonda olurlardı.

Bana göre tüketicilerin aldığı krediler, gelirlerine göre anormal şekilde yüksek. İnsanlar bunun varlıklarına göre çok yüksek olmadığını söylüyor. Bunlar neler? Konut gayrimenkul piyasası temel olarak hisse senetlerinin olduğundan çok daha yüksek.

Hükümet ise bir çıkmaz sokağa girmiş ve hiçbir şey yapamıyor. Ticaret açığımız var ve bunun potansiyel bir tehlike olduğunu düşünüyorum.

Merkez Bankamızın ve hükümetimizin politikası tahvil piyasasını desteklemek için yabancıları teşvik etmek üzerine. Yani anlatmak istediğimi kibarca söylemem gerekiyse, Amerikan varlıklarını almaları için yabancıları teşvik etmek çok can sıkıcı. Bu çok dar görüşlü bir politika. Er ya da geç yabancıların paralarını geri istedikleri bir zaman gelecek. Bunu yaptıklarında, dolara ve piyasamıza olacaklar çok korkutucu.

Yine de Washington’daki maymunlar yabancıların alması için ABD tahvillerini daha da cazip hale getirmemiz gerektiğini söylüyorlar.

Bunu gelişen ülkelerin (Third World) içinde bulunduğu umutsuz finansal durumla birlikte düşündüğünüzde, 1920’lerin sonlarındaki durumla pek farkı olmadığını görüyorsunuz.

1929-1933 arasında öyle bir finansal cehennem yaşadık ki bunu yaşamak zorunda kalanlar psikolojik olarak hayatları boyunca bu yarayı taşıdılar. Hali vakti yerinde olan insanlar işlerini kaybetti, varlıklı insanlar odadaki lambaları bir tanesi kalana kadar söktüler. Bir üretim müdürünün bekçi olarak iş bulabildiğini gördüm, eşi ise temizliğe gitmeye başlamıştı.

Çöküş ne zaman gelecek?

1927’de mi yoksa 1929’da mı olduğumuz hakkında hiçbir fikrim yok. Bazı aşırı parlak, yetenekli ve mantıklı kişiler 1927’de aşırı derecede korkmuşlardı. Fakat işler iki yıl daha devam etti ve burada da aynısı olabilir. Bilmiyorum.

Uyuşturucu kullanarak acıyı dindirmeyi öğrendik. Bunun yöntemi basittir. Devasa hükümet harcaması yapmak ya da kredi genişlemesi yapmak için matbaayı ya da kredi mekanizması çalıştırırsınız.

Çöküş yerine olacak olan aynı Arjantin ya da Brezilya gibi hiper-enflasyon olur. Bence bir ya da iki yıl içinde başlayacak ve dört-beş yıl sürecek.

Eğer gelecek olan buysa, biri kendini hiper-enflasyona karşı nasıl korur?

I. Dünya Savaşı’nın ardından neler olduğunu öğrenmek için, yüksek enflasyonun olduğu Fransa’yı ve enflasyonun sonsuza gittiği Almanya’yı olabildiğince derinden inceledim. İki ülkede de aynı şey olmuş. Eğer en iyi hisse senetlerini alırsanız, benim tanımıma göre -herhangi bir hisseyi değil- enflasyon sarmalı sırasında çok da rahat olmayan zamanlar geçirirsiniz. Fakat enflasyon dönemi sonra erdiğinde, gerçek satın alma gücünüzün %80’nini korumuş olursunuz.

Eğer bu dönemi varlıklarımın gerçek değerinin %80’nini koruyarak atlatırsam ve parasını yönettiklerim de bunu başarırsa ne güzel olur. O zaman kadar makul bir miktarı hazine bonolarında tutuyorum.

Bu tür şeyleri zamanlamak oldukça zordur. Çok fazla parası olan o akıllı çocuk olmak istemiyorum çünkü büyük bir kırılım yaklaşıyor. Ya da geldiği zaman hazırlanmak için çok fazla zaman da harcamak istemiyorum. Emin olmadığınız zaman hedge yaparsınız. Çok kabaca, paramın %65-68’i gerçekten çok sevdiğim 4 hissede, %20-25’i nakit ve benzerlerinde, kalan tutar da hazırlık aşamasındaki 5 hissede bulunuyor.

Çok fazla sayıda hisse almıyor ya da tutmuyorsunuz.

Tam aradığım gibi olan dört ana hissem var. Bunlar elimdekilerin çoğunluğunu oluşturuyor. Çok daha küçük miktarlarda bu gruba girmeye potansiyel olarak aday olan beş tane daha hissem var. Fakat daha emin değilim. Eğer bugün karar vermem gerekseydi, ikisinde karar kılardım diğer üçünde değil.

Bu on yıla kadar -seksenleri hesaplamak için yeterince zaman olmadı- çok az sayıda hisse buldum. Otuzlarda 2 taneyle başladım. Toplam 14’e ulaştılar ve bana koyduğum paranın en az yedi katı, en çok da binlerce katı para kazandırdılar.

Şöyle bir baktığımda kazandığım hisse sayısı kaybettiğimin üç dört katı olmuş. İki hissede %50’yi geçen kayıplarım da oldu. Bazı zamanlar da %10 civarında kayıplar yaşadım. Buna neredeyse bu işi yapmanın maliyeti diyebilirim. Fakat bazı durumlarda ise hisse kayda değer şekilde düştü, ek alım yaptım ve bunun faydasını da çokça gördüm.

Bu çabalar gerçekten para kazandığım 14’ünü ayıklamak için gerekliydi. Bu 14 hisseyi minimum 8-9 yıl maksimum 30 yıl tuttum. Çok sayıda küçük kazançlar elde etmek için zamanımı harcamak istemiyorum. Benim istediğim çok çok büyük kârlar elde etmek.

Ana hisselerinizde neye dikkat edersiniz?

Hepsi düşük maliyetli üreticilerdir; ya alanlarında dünya lideridirler ya da diğer ölçüm kriterim olan Japon rekabetine ayak uydurabiliyorlardır. Hepsinin umut vadeden yeni ürünleri vardır ve yönetim kapasiteleri ortalamanın büyük oranda üstündedirler.

Yönetimi oldukça vurguluyorsunuz, değil mi?

Bir şirketin yönetimini tanımaya çalışmak evlenmek gibidir. Bir kızı onunla yaşamaya başlamadan önce asla tanıyamazsın. Yönetimle birlikte yaşamaya başlayıncaya kadar, aynı şekilde onları tanıyamazsın.

Hoşuma giden, beni ve müşterilerimi iflastan koruyan şirketlere dönersek,

İlgi alanım özellikle doğa bilimlerindeki buluşları kullanarak -moda olan teknoloji sözcüğünden nefret ederim- pazarlarını öyle ya da böyle genişletebilen imalat şirketleridir.

Perakende ve finans gibi diğer alanlarda da mükemmel fırsatlar var ama ben bu konuda nitelikli olduğumu düşünüyorum. Bence birçok insanın yatırım yaklaşımındaki zayıflık; her telden çalmaya çalışmaları ve hiçbirinde uzmanlaşamamalarıdır.

Diğer hisselere de bakıyor musunuz?

Bugün almaya hevesli olmadığım başka durumlara da bakıyorum. Fakat hızla düşebilecek bir piyasa durumu varken çok aşina olmadığım hisse senetleri için acele etmek istemiyorum.

Dokuz hissenizin ismini söyleyebilir misiniz?

Beş küçük olanın ismini vermek istemem. Dört ana hissemden ikisini söyleyebilirim: Motorola ve Raychem. Üçüncüsü, benim dışımdaki uzun vadeli yatırımcılarında hisse biriktirdikleri bir şirket yani dolaşımdaki hisse sayısı anormal şekilde az sayıda. Bu şirketten FORBES’te bahsetmem hisse fiyatını hızla yukarı zıplatabilir. Fakat kâr ortaya çıkmaya başladığında fiyat yine aynı hızda düşer. Buna sebep olmak istemem.

Dört numara, halihazırda sahip olduklarıyla uyumlu ürünler yapma konusunda mükemmel bir sicile sahiptir, ancak şimdi mevcut şirketle ilgili olarak o kadar büyük bir şey yapıyor ki, bu da işe yaramazsa, hisselerde bir risk olabilir. Hisse fiyatı zaten yükselmiş durumda. Yani bunu da pas geçeceğim.

Motorola’da ise Wall Street, yönetimin ne kadar iyi olduğunun daha yeni farkına varıyor. Mevcut yarı-iletken durgunluğunda, büyük şirketler içinde önemsiz olmayan normalin altında bir kâr elde edebilen tek şirketti. Diğerlerinden biri başa başta kalırken, ötekiler zarar etti. Bu tür şeyler Wall Street’in ilgisini çeker fakat arkasındaki nedenler çekmez. Wall Street örnek olarak şirketin ürünlerinin istatistiki kalite kontrolüne tabii olup olmadığına, ürün döngüsünün kısaltılması yoluyla stokların azaltılıp maliyetin düşürülüp düşürülmediğine son derece dikkat etmelidir.

Motorola ayrıca planlamada ortalamanın oldukça üzerinde bir şirkettir. Yarı-iletken faaliyetinin zor zamanlarda iyi performans göstermesinin bir sebebi de olmak için doğru yerleri seçmeleri ve daha fazla soruna yol açacak noktalara yoğunlaşmaktan kaçınmalarıdır. Olağanüstü performanslarının bir diğer sebebi de Başkanları Bob Galvin’in ileri görüşlülüğü ve yüksek ahlaki standardıdır.

Şimdi bugün, Motorola kelepir değil fakat tatmin edici şekilde büyüyecek.

Raychem’de ise başka bir hikaye var. (Raychem yıllık 944 milyon dolarlık satışla yüksek performanslı plastik parça üretiyor). Birkaç yıl önce şirket yönetimi eski ürün gamının, şirketin kurulduğu yıldan beri sürdürdüğü yıllık %20-25 büyümeyi sağlayamayacağını fark etti. Raychem birçok yeni teknoloji icat etti. Fakat bunlardan fayda sağlamak için gereken zamanı hafife aldı.

Son birkaç yıldır bu ürünleri piyasaya çıkarıyor. Şimdi büyümeyle ilgilenen ama çok tecrübeli olmayan insanlar bunu ARGE’ye harcanan para ile ölçmeye meyillidirler. Aslında, ARGE ile ürünleri ortaya çıkarmak çok önemliyken, ürünü pazara ilk çıkardığınızda harcayacağınız paradan ve ürünü yeni üretmeye başladığınızda öğrenme eğrisinin başındayken harcadığınız paradan çok daha az maliyetlidir.

Yeni ürünlerin birlikte piyasa çıkması yukarıdaki faktörlerle birlikte kârın ilk yıllarda artmamasına sebep oldu. Bu kârını her zaman arttıran bir firma karşısında Wall Street’i bir döngüye soktu. Şimdi büyük bir şüphe var. Bu gerçekten de bir büyüme şirketi mi? Bana göre bu bir büyüme şirketi ve şirketin F/K’sı bunu tam olarak yansıtmıyor.

İyi yönetimden başka nelere bakarsınız?

Müşterilerimle tartıştığımda ve bana: “Peki tamam! Madem öyle diyorsun, yapalım bari” dediklerinde kendimi “hadi 10.000 adet hisse alalım” dediğimde “Neden 50.000 adet almıyoruz” dediklerinden çok daha rahat ve doğru yolda hissederim. İkincisi genellikle alım için çok geç olduğunun kanıtıdır.

Piyasanın favori hisselerini de almam. Bunu genellikle teknoloji şirketleri ile ilgili toplantılara katıldığımda toplantı odasının insanlarla dolu olduğunu gördüğümde fark ederim. Eğer odada sandalye yoksa ve herkes ayaktaysa bu hisseyi almak için doğru zaman olmadığının kanıtıdır.

Bir Karşıt gibi konuşuyorsunuz.

Başarının bir kısmı da %100 karşıt olmamaktır. İnsanlar otomobilin şehirlerdeki eski tramvay sistemini hükümsüz kılacağını fark ettiler. Tramvay hisselerini kimse almadığı için aldılar. Bu tam bir saçmalık. Fakat kabul gören bir yöntemdeki yanlışları söyleyebilmek, işte bu yatırımda büyük başarı kazanmanın başlangıcıdır.

Bir yatırımcı olarak kariyerinizde öğrendiğiniz en önemli ders nedir?

İnsanların bugün alıp yarın satmaya çalışmalarını görmek müthiş derecede sinir bozucu. Bu küçük bir kazanç sağlayabilir. Eğer gerçekten uzun vadeli bir yatırımcıysanız ki ben nesli tükenmekte olan bir türüm, kârı son derece yüksektir. Eski bir müşterim, olgusal olarak doğru ama aynı zamanda da tamamıyla gerçeklerden uzak bir söz söylemişti: “Kimse kârı alarak batmaz”.

Kâr alıp da batmayacağınız doğrudur fakat bu söz yaptığınız her şeyden kâr edeceğinizi varsayar. Yatırım yaparken yapmaya mecbur olduğunuz hatalara izin vermez.

Komik olan ise, kendilerini uzun vadeli yatırımcı olarak tanımlayan birçok insan tanıyorum fakat favori hisselerine girip çıkmaktan son derece memnunlar.

Birkaç yıl önce büyük bir emtia satıcısına bağlı kâr paylaşımı yapan fona yatırım danışmanlığı yapıyordum. Onlara hisse başı 14 dolardan -tahminimce hisse o zamandan beri 15’e bölündü- Texas Instruments aldım. Hisse 28 dolara çıktığında baskı çok arttı (“Hadi neden yarısını satıp koyduğumuz parayı geri almıyoruz dediler”). Elimden geleni yaptım fakat 35 dolara kadar dayanabildim. Sonra yine aynı şeyle geldiler:” Phil, birazını sat, düşünce yine alırız”.

Bu tam anlamıyla saçma bir düşünce. Yaptığımız yatırım ya diğerlerinden daha iyi bir yatırımdır ya da daha kötü. Yatırdığınız parayı geri almak size psikolojik bir rahatlık sağlar. İyi veya kötü bir hamle olduğu konusuyla bir ilgisi yoktur.

Fakat yine de bunu yaptık. Hisse iki üç yıl içinde 250 doların üstüne çıktı. Ardından da büyük bir düşüş yaşadı ve 50’li rakamların ortasına düştü. Yine de 35 doların altına inmedi.

Sizi kısa vadeli yatırımdan döndüren ne oldu?

1930’lara geri dönmeme izin verin. Şirketimi kurduktan sonra alımını yaparak işe başladığım ilk hisse sonradan Food Machinery ismini alan FMC Corp.’tu. Ürünlerinin üçte ikisini meyve-sebze konservecilerine satıyordu. Böylece konserve işi hakkında oldukça çok şey öğrendim. Otuzlarda üç kere farklı zamanlarda konserve işleri zayıfken düşük fiyattan California Packing aldım – Del Monte hattında bulunuyor- ve yüksek fiyattan sattım. Ayrıca ulaşabildiğim her müşterime de izin verdikleri kadar Food Machinery aldım.

1940 ya da 41’de işlemlerimin üstünden geçerken California Packing’in alım satım zamanlamasını yapmak için harcadığım zamanın Food Machinery hissesini öğrenmek ve takip etmek için harcadığım zamanı oldukça geçtiğini fark ettim. Yine de 1940 yılında California Packing’e girip çıkarak kazandıklarım, Food Machinery’de kazandıklarımın yanında çok küçük kalmıştı.

Bu sonuçlardan sonra, o zamanlar genel kabul görmüş olan düşükten alıp yüksekten satarak yüksek kâr etme yöntemini takip etmemeye karar verdim. Bu doğru bir yöntem değildi.

Warren Buffett bir keresinde yatırım felsefesinin %85 Ben Graham, %15 Phil Fisher olduğunu söylemişti. Grahamcılıkla Fishercılığın farkı nedir?

Yatırım yaparken iki ana yaklaşım var. Ben Graham’ın öncülük ettiği sistemde o kadar ucuz hisse senetleri buluyorsunuz ki büyük bir düşüş yaşama olasılığınız çok az oluyor. Bunun için finansal koruyucuları var. Çok fazla aşağı düşmüyor ve eninde sonunda değerini buluyorlar.

Bir de benim yöntemim var. O kadar iyi bir şey buluyorsunuz ki -çok fazla para ödemediyseniz- çok çok büyük oranda büyüyor. Hisselerimin büyük çoğunluğunun avantajı-bazılarının başlaması yıllar sürse bile ve bazı hatalar yapmaya mecbur olsanız da- kısa bir zaman aralığında hareketlerini gerçekleştirmeleridir. Hisse gerçekten olağandışı ise, hareketinin çoğunu görece kısa bir zaman aralığında yapar.

Ben Graham’ın yönteminin dezavantajı, söylediğim gibi, o kadar çok iyi bir yöntemdir ki hemen hemen herkes bunu uygulayabilir ve formülüne uygun hisseleri seçebilir.

Benim yöntemimin başarının formülü olduğunu söyleyemem. Fakat bu konuda biraz şımarıklık yapabilirim, büyüme hisseleri fikri ortaya çıkmadan çok önce işe koyulmuştum.

Kaç tane müşteriniz var?

Azrail müşteri listemi oldukça azalttı. Şu anda sadece dokuz kişi kaldı.

80 yaşına girdiğimde müşterilerimin, “Yaşam beklentisi bir kaç yıl öncesine göre kesinlikle daha az olan bir adama yatırımlarımızı emanet etmeli miyiz?” diye endişeniyorlar mı merak etmiştim. Hiç endişelenmediklerini görmek beni şaşırttı. Bunun sebebi oldukça basit. Fonlarına seçtiğim hisse senetlerinin daha önce bahsettiğim ortak özellikleri var. Tepeden düşmeye başladıklarında, ki birçok hisse er ya da geç düşer, bu beş yıl sürebilir.

Bu dünyadan yarın göçecek olsam, müşterilerimin bu hisseler hakkında endişelenmesi için önlerinde uzun bir zaman var ve günümüzdeki momentum devam ettiği sürece de bundan fayda sağlamaya devam edecekler.

Söylediklerinizden yakında emekli olacağınız anlamı çıkmıyor.

İnsanların 65 yaşında zorla emekli edilmeleri saçmalığı hakkında yarım saat konuşabilirim. Son beş yıllık periyotta hayatımdaki diğer 5 yıllık zaman aralıklarından çok daha iyi sonuçlar elde ettiğimi söyleyebilirim. Kendi hatalarınızdan ders alma ve kendini geliştirme devam ediyor.

Yaşlandıkça bunayan çok insan gördüm ve eğer bu bana olursa, bütün sorumluluklarımı da düşünerek kendimi emekli ederim. Fakat bu olana kadar sevdiğim işi yapmayı bırakmayı çok saçma buluyorum.

Paralarını sizin yönetmeniz ayrıcalığına sahip olmayan okurlarımız için portföy yöneticisi seçme konusunda birkaç tavsiye alabilir miyiz?

Önerebileceğim tek yöntem size yaptıkları şeylerin bir dökümünü vermeleridir. Eğer zararlarını henüz küçükken hızlıca kesip kârda olduklarının büyümesine izin veriyorlarsa, onlara altın yıldız versinler. Eğer kârı çabuk alıyorlarsa ve zararlarının sürmesine izin veriyorlarsa onların yanına yaklaşmasınlar.

Çevirinin sonuna geldik. Umarım siz de benim kadar iyi vakit geçirmişsinizdir.

Saygılar.

3 Yorum

  1. Yasin Ceylan demiş ki:

    Çok güzel bir yazı,emeğinize sağlık teşekkürler.

    Ocak 26, 2022
    Yanıtla
    • Lattedenborsaya demiş ki:

      Çok teşekkür ederim Yasin Bey, ben de çevirirken çok keyif aldım. Yazıyı bulduğumda da hazine bulmuş gibi oldum.

      Ocak 26, 2022
  2. Umut Öztürk demiş ki:

    Ekmeklerini için teşekkürler

    Ocak 26, 2022
    Yanıtla

Umut Öztürk için bir cevap yazınCevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.