Site icon Latteden Borsaya

Özenle Seçtiğimiz Büyüme Hisselerini Neden Satmamalıyız? Philip A. Fisher Anlatıyor:

Herkese selamlar! Elinizde büyümekte olan bir şirketin bir hissesi var. Alırken Philip A. Fisher’ın 15 kuralını uyguladınız. 

Daha sonra bu şirketi çok değerlendi diye satar ve başka hisse mi alırsınız? Kalburüstü bir hisse senedi yalnızca büyük bir yükseliş kaydettiği ve geçici olarak fazla fiyatlandırıldığı için satılmalı mıdır?

Ünlü yatırımcı Philip A. Fisher bunu lise ve üniversite mezunu gençler üzerinden aktarıyor.

“Sıradan Hisseler & Sıradışı Kârlar” isimli kitabı okumaya devam ederken size bana ilginç gelen bu hikayeyi aktarmak istedim. Sayfa 132’de bulabilirsiniz.

Hadi başlayalım.

Büyüme Hisselerini Neden Satmamalıyız? Philip A. Fisher Anlatıyor.

Not: Hikaye “Sıradan Hisseler ve Sıradışı Kârlar” kitabından alıntıdır.

O gün üniversiteden mezun olduğunuzu varsayın. Üniversiteye gitmediyseniz liseden mezun olduğunuz gün olduğunu düşünün; örneğimiz açısından bu ikisi arasında hiç bir fark olmayacaktır. Şimdi aynı gün sınıftaki erkek arkadaşlarınızdan her birinin acilen nakde ihtiyacı olduğunu varsayın. Her biri size ayn şeyi önermiş olsun. Onlara işe başladıktan sonra ilk on iki ay boyunca kazanabilecekleri paranın on katına eşit bir para verirseniz, o sınıf arkadaşınız yaşamını dengelemek için her yıl kazancının dörtte birini size verecektir! Son olarak bunun mükemmel bir öneri olduğunu düşündüğünüzü, ancak elinizdeki nakit miktarının yalnızca üç sınıf arkadaşınızla böyle bir anlaşma yapmaya yeteceğini varsayalım.

Bu noktada yürüttüğünüz akıl, hisse senetlerini seçerken doğru yatırım ilkelerini kullanan yatırımcının izlediği mantığa çok benzeyecektir. Yapacağınız iş sınıf arkadaşınızın ne kadar cana yakın veya diğer yönlerden ne kadar yetenekli olduğuna değil, yalnızca ne kadar para kazanabileceklerine bakmak olacaktır. Eğer sınıfınız büyükse, muhtemelen finansal açıdan fiilen ne kadar verimli olacağına karar verebilecek kadar tanımadığınız insanları hemen eleyeceksiniz. Burada yine akıllıca hisse senedi alma analojisine çok yaklaştınız.

Sonunda gelecekte en büyük kazanma gücüne sahip olacağını düşündüğünüz üç sınıf arkadaşınızı seçersiniz. Anlaşmanızı onlarla yaparsınız. Aradan on yıl geçmiştir. Üç arkadaşınızdan biri müthiş bir performans göstermiştir. Büyük bir şirkette işe başlamış, durmadan terfi etmiştir. Şirketin içindekiler yönetim kurulu başkanının ona göz koyduğunu ve izleyen on yıl içinde muhtemelen en üst düzeye terfi edeceğini söylemektedir. Bu işe uygun büyük yan ödemelere, hisse opsiyonlarına ve emeklilik katkılarına sahip olacaktır.

Bu koşullar altında “piyasanın ilerisine geçmiş” mükemmel hisse senetlerinden kâr etmeye teşvik eden borsa bülteni yazarları, yalnızca biri çıkıp da ilk yatırımınıza yüzde 600 verdi diye eski sınıf arkadaşınızla yaptığınız anlaşmayı satmaya teşvik ettiğinde ne düşünürsünüz? Size bu anlaşmayı satmanızı ve ve yerine yıllık kazancı on yıl önce okuldan mezun olduğunuz dönemle neredeyse aynı kalan başka bir sınıf arkadaşınızla anlaşma yapmanızı tavsiye edecek birinin, zihni bir muayeneden geçmesi gerektiğini düşünürsünüz. Başarılı sınıf arkadaşınızın ilerleyebileceği kadar ilerlediği, halbuki (finansal olarak) başarısız sınıf arkadaşınızın önünde hala ilerleme şansı bulunduğu şeklinde iddia muhtemelen oldukça saçma görünecektir. Hisse senetlerinizi de aynı oranda yakından tanıyorsanız, iyi olanın satılması yönündeki yaygın iddialar aynı ölçüde saçma görünmelidir. 

Bütün bunlar doğru görünüyor ama sınıf arkadaşları hisse senedi değil ki, diye düşünebilirsiniz. Emin olun arada yalnızca tek bir önemli fark vardır. Bu fark, kalburüstü bir hisse senedini yalnızca büyük bir yükseliş kaydettiği ve geçici olarak fazla fiyatlandırıldığı için asla satmamanız gereğini azaltmaktan çok arttırır. Bu fark, sınıf arkadaşınızın ölümlü olması, kısa süre içinde ölebileceği ve sonunda kesinlikle öleceği gerçeğidir. Hisse senedi için ise benzer bir yaşam süresi söz konusu değildir. Hisse senedinin ardındaki şirket, derin yetenekleri olan bir yönetim seçmiş ve bu yeteneklerin şirket politikaları, yöntemleri ve teknikleri açısından sürdürülmesini, kuşaklar boyunca güçlü bir kurum olarak ayakta kalmasını sağlayacak şekilde geliştirilmiş olabilir. Şirket olarak ikinci yüzyılını yaşayan Du Pont’a bakın. Parlak kurucusunun ölümünden yıllar sonra Dow’a bakın. İnsanların gereksinimlerinin sınırsız olduğu ve inanılmaz piyasaların bulunduğu bu dönemde, şirketlerin büyümesinin önünde insan yaşamının süresi gibi bir kısıtlama yoktur. 

Alım aşamasında doğru davranılmışsa, bir hisse senedi neredeyse hiç bir zaman  satılmamalıdır. 

Siz bu hikaye hakkında ne düşünüyorsunuz? Bana çok gerçekçi geldi.

Saygılar.

Exit mobile version