Site icon Latteden Borsaya

On Dört Ayın Özeti

Geçmişteki yazılarımı düzenlerken son zamanlarda burasının bir günlük olduğunu, yaşadığım şeyleri kaydetmem gereken bir blog olması amacıyla kurulduğunu unuttuğumu farkettim. Burası bir finans sözlüğü ya da hisse değerlendirme mekanı değildi yani en azından böyle olmamalıydı.

Okunma kaygısı olmadan başımdan geçenleri anlattığım bir alandı burası.  Bundan beş on yıl sonra tesadüfen denk gelen biri; başarılı olduysam bunu nasıl becerdiğimi, başarısız olduysam da hatalarımın neler olduğunu görebilmeliydi. Sonuçta başladığım yer belli olsa da sonu belli olmayan bir yoldayım. Başarım engellere verdiğim tepkilere ve kendimi geliştirmeme bağlı olacak.

Bilinçli uzun vadeli temettü yatırımı yapmaya başlayalı yaklaşık 14 ay olmuş. Başladığım yerden çok daha ilerideyim. Ama önümdeki yol tahmin ettiğimden çok daha uzun ve zorlu çıktı. Her öğrendiğim şey öğrenmem gereken üç şeye dönüşüyor.

Şimdi, Pazar sabahının köründe, Avcılar’da bir ekmek fırınının kafesinde tasarruf ve yatırım konusunda neler yapmışım toparlamaya çalışayım ve bazı şeyleri kendime hatırlatayım.

On Dört Ayın Özeti

Önce ayı piyasasının dibine yakın yerler olan Kasım 2016’da 76 bin puanlarda, ki ben dip olduğunu tabiki bilmiyordum, ufak ufak alım yapmaya başlamıştım. “Hatta kendime deli miyim neyim?” diye sorduğumu hatırlıyorum. O zaman olumsuzluklar ve kötü haberler herkesin kafasında olduğu gibi benim de zihnimde de büyük bir yer tutuyordu. Maaşımdan zar zor arttırdığım paralarla alım tuşuna basarken elim çok zorlanıyordu. Şimdi endeksin dibini değil de değerinin altındaki şirketleri kovalamam gerektiğinin yeni yeni farkına varıyorum.

Aynı zamanda, çoğunluğu temettüsü büyüyen hisse yatırımı ile ilgili, çeşitli kitaplar okumaya da devam ediyordum. Fakat bunların çoğu İngilizce olduğu için biraz da hayıflanıyordum. İngilizcesi olmayan faydalanamıyordu.

2016’nın sonunda, 2008 krizinin etkisinden kurtulamayarak, 2008’de temettüsünü kesmemiş, net kârını azaltmamış şirketlere bakıyordum.

Sonra boğa piyasası başladı (ama ben tabii ki yine boğa piyasası olduğunu bilmiyordum) portföyü kendimce yeniden düzenleyip alımlarıma karınca kararınca devam ettim.

Aslına bakılırsa Şubat 2017’de BIST 100; 88 bin iken portföyü yeniden düzenlediğimde boğa piyasasından en iyi şekilde yararlanacak hisselerden çıkıp geçmiş verilere bakarak çimento ve gayrimenkul sektörüne giriş yapmışım (Alım yapacağım hissenin önce sektörünü incelemek o zamanlar bilmediğim ve yeni öğrendiğim bir şeydi). Yani kısaca boğa piyasası başlarken bundan en çok yararlanacak bankacılık sektöründen durgunluktaki gayrimenkul ve konut sektörüne girmişim.

Bu arada erken emekli olmak için gelirimin yarısını biriktirmem gerektiğinin de farkındaydım ve hala da farkındayım.  Fakat 14 ayda bunu yaptığım süre çok az oldu. İnsan büyüdükçe masrafları da artıyor. Ama yine de yarısını biriktiremesem de elimden geldiğince yatırımına para aktarmaya çalıştım, çalışıyorum.

Bu arada bir şey farkettim: alım yapmak giderek daha kolaylaşmaya başlamıştı. 10 TL iken almaya çekindiğim bir malı 15 TL iken daha bir zevkle ve güvenle almaya başlamıştım. Siz de düşünün bakalım öyle mi şu sıralar?

Sonra BIST 100; 100 bin oldu. Sıfır atılacak atılmayacak tartışmaları başladı. Ben tabii tuşlara daha kolay basıyorum. Twitter bir yandan devam ediyor. Sitede yazmaya devam ediyorum. Zaman geçiyor yani.

Sonra Peter Lynch’in kitaplarını okumaya başladım. Benim bir çok konuda ufkumu açtığını söyleyebilirim.

Sonra Warren Buffett tarzını okudum ve Warren Buffett’ın mektuplarının Türkçelerinin olmadığını farkettim. Hem kendim okuyayım, hem de ingilizcem körelmesin diye çevirmeye başladım. İlk çeviriyi Ankara-İstanbul hızlı treninde yaptım. O çeviri berbat olmuştu ve şu an bile bakmaya çekiniyorum. Hepsini bitirdikten sonra revize edeceğim inşallah.

O mektuplardan çok şey öğrendim. Ama beni en çok sevindiren şey Warren Buffett’ın hocaları olan Philip A. Fisher ve Benjamin Graham ile tanıştırması oldu. Bu hocalardan ilkini okudum, ikincisi de okunmak için bekliyor.

Bu süreç boyunca her hissenin arkasında bir şirket olduğunun farkına vardım. Daha sonra onun bir fiyatı ve bir değeri olduğunu farkettim. Beylik laflar etmeye gerek yok, daha bir şirketin değeri nasıl hesaplanır tam olarak bilmiyorum. Fikrim var ama emin değilim. Sanırım paranın zaman değeri konusunda çalışmam gerekiyor. Biraz da dışarı çıkıp şirketler hakkında bilgi toplamam lazım.

Bu arada sadece borsa kitapları okuyarak değil başka türden klasikler okuyarak da kendimi geliştirmem gerektiğinin farkındayım. Büyük yatırımcıların hepsi çok entellektüel insanlar. Warren Buffett’ın yunan felsefecilerinden, rönesans yazarlarından vb. yaptığı alıntıları gördükçe bu benim için daha da çok belirgin hale geldi. Bu yüzden okuma çeşitliliği yaratmak adına bir borsa kitabı bir klasik olacak şekilde takvimimi düzenledim. Bu konuda otorite olan eşimden yardım alıyorum. (Borsa kitaplarını ben seçiyorum, ardından onun seçtiği kitabı okuyorum.)

Ben bunları okurken BIST 100; 120 binleri gördü. Şu anda bu noktanın biraz altında seyrediyor. Ve inanın 75 binde hisseler ucuzken yaşadığım korkunun onda birini yaşamıyorum şu an. Bunu da buraya not edeyim. İnsan psikolojisi çok garip… (Tabii hala neresinin dip olduğunu bilmediğim gibi neresinin zirve olduğunu da bilmiyorum.)

Toparlarsam

Galiba bu yola yeni başlayan bir acemi olduğumu kendime hatırlatmam gerekiyordu. Aktif olarak piyasanın içinde sadece bir boğa piyasası gördüm. 2008 krizini bilinçli olarak takip edememiştim, onun için saymıyorum. İyi bir yatırımcı olmak için ikisini de bol bol yaşamak gerekiyormuş. Bakacağız 🙂

Tasarruf konusunda daha organize olmam lazım. Bir de her ay alım yapma zorunluluğu hissettiğimi farkettim. Bunu da kontrol altına almam lazım. Her ay değil fırsat çıkınca alım yapmayı deneyeceğim.

Yazıyı bitirmeden bir konuya daha değinmek istiyorum. Warren Buffett, Peter Lynch ve Philip A. Fisher, hepsi ülkelerinin geleceğine güvenen ve kendi servet birikimlerinin ülkelerinin gelişmesine bağlı olduğunu bilen insanlar. Bunları yazdıklarında bol bol bulabilirsiniz. Amerikan Milliyetçisi olduklarını bile söyleyebilirim.

Bu yüzden farkına varmalıyız ki, uzun vadeli kazançlarımız ülkemizin büyümesinden ve refah artışından ve gelişmesinden bağımsız olmayacak. Borsada uzun vadeli yatırım yapan bireyler bu ülkenin insanlarına, aklına, bilgisine ve geleceğine güvenmeli. 20 yıl sonrasının Türkiye’sinin bu günden çok daha iyi bir yer olacağına inanmalı. Yoksa inanmadığınız bir şeye nasıl uzun vadeli yatırım yapabilirsiniz ki? (Sözlerim bir parti ya da grupla bağlantılı değil, lütfen yanlış anlaşılmasın). Koç ya da Sabancı kadar olmasa da bu ülkenin refahından pay almak isteyen insanlar onlar kadar olmasa da ülkelerinin geleceğine güvenmeli diye düşünüyorum.

Çanakkale Zaferi’nin 103. yılı kutlu olsun. Afrin’de ve Türkiye’nin her yerinde operasyondaki askerlerimizi Allah korusun diyerek yazıyı bitiriyorum.

Saygılar.

Exit mobile version