Site icon Latteden Borsaya

Her Zaman Yaptığımız Şeyi Yapmaya Devam Edeceğiz

Herkese selamlar.

Zor zamanlardan geçiyoruz. Her şeyin fiyatı artarken maaşlarımızın aynı oranda artmıyor oluşu bizim gibi ücretli çalışan kesimleri oldukça zorluyor.

Harcamalarımız artıyor, tasarruflarımız düşüyor. Belki aynı yaşam standardını sürdürmek için borçlanmak zorunda bile kalabiliriz. Ama bunun sonu yok.

Peki ne yapmalıyız? Finansal bağımsızlığımızın peşinde koşarken taktik değiştirmenin zamanı geldi mi? Yoksa finansal bağımsızlık hayal mi?

Hadi başlayalım.

Yazının Seslendirmesi

İçinde Bulunduğumuz Ortamı Tespit Edelim

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası politika faizini son toplantıda %16’dan %15’e düşürdü. Daha da aşağı düşürme niyetini beyan etti.

Bu arada dolar 11.23 TL’den işlem görüyor. Hızlı bir yükseliş sergiledi.

Bu ortamda fiyatları dolarla belirlenen ürünlerde “fiyat güncellemeleri” yapılmaya başlandı. Mesela benzine zam, ithal ürünlere zam, tarım ürünlerine zam, pardon “fiyat güncellemeleri” gelmeye başladı.

Peki bütün bunlar olurken sabit gelirli bir bireyin maaşı da aynı düzeyde arttı mı? Hayır. Bunu güncel enflasyon verisinden daha ziyade kendi tükettiğiniz mallara bakarak da gözlemleyebilirsiniz.

Bulunduğum çevrede yeni bir eve çıkmanın maliyeti şimdi ödediğimiz kiranın iki katına ulaşmış durumda. Aynı şey araba değiştirmek istediğimizde de başımıza gelecek. Değiştiremeyeceğiz ya da daha düşük bir modele geçmek zorunda kalacağız. 2011 model Passat satıp 2015 Clio almak gibi. Ya da 1+1’den daha da düşemeyeceğimize göre belki İstanbul’dan taşınmak zorunda kalacağız.

Ama kapitalist sistemlerde ürettiğin katma değer kadar maaş alıyorsun. Tabii patrondan kopardığın kadarını… Yani daha fazla maaş zammı aramaktan daha çok kendi gelirini arttırmanın yollarına bakmak lazım. Sonuçta herkes kendi faydasını maksimize ediyor.

Neyse bu bölümü çok uzatmadan özetlersem düşük gösterge faiz ortamında tüketimin maliyetinin arttığı, sabit gelirli insanların kendi maaşlarına yeterli zammı yapamadıkları için reel gelirlerinin düştüğü, tasarruflarının azaldığı bir dönemden geçiyoruz. Ne kadar süreceği belirsiz. Nereye kadar devam edeceği belirsiz.

Peki biz bu durumda ne yapabiliriz?

En İyi Bildiğimiz Şeyi Yapacağız

Bu blogun okuyucuları ve benim uzun zamandır dostum olan sizler, en iyi bildiğimiz şeyin hisse senedi yatırımı olduğunu biliyorsunuz.

Kısa vadede 1 gün – 2 yıl arası finansal piyasalara ne olacağını bilemeyiz ama uzun vadede kumar oynamayarak değer yatırımı yapmanın diğer bütün yöntemlerden daha fazla kazandırdığını hep beraber gördük.

Bu yüzden ister yüksek enflasyon olsun ister deflasyon olsun isterse de stagflasyon olsun, hisse senedi yatırımı yapan bizler en iyi şeyi yapmaya devam etmeliyiz.

Karşımıza hangi rakip çıkarsa çıksın ana taktiğimizi değiştirmemeliyiz. Bu yüzden ben kenarda nakit de bulundurarak (şu an %80 hisse-%20 sterlindeyim) bu piyasada olmaya devam edeceğim.

Ortam ne olursa olsun hisse senetleri dedik ya, şimdi bunun nedenlerinden biraz bahsedelim.

Her Ortamda Neden Hisse Senedi Yatırımı Yapıyoruz

Her hisse senedinin arkasında bir şirket vardır. Bizler de sadece dürüst ve yetenekli kişiler tarafından yönetilen, rekabetçi üstünlüğü olan, FİYAT KABUL EDEN DEĞİL, FİYAT KOYAN, ürün satma sıkıntısı olmayan ve makul fiyatlı şirketlere yatırım yapıyoruz. Yani çok pahalıya mal almıyoruz.

Bu şirketler dövizle ürün satıyorsa döviz artışından kâr sağlıyor, fiyat koyan oldukları için maliyetleri ürün fiyatlarına yansıtabiliyor. Bu da uzun vadede bu şirketlerin dövizden daha fazla kazanmasını sağlıyor. Çünkü döviz artışını yansıtmalarının yanı sıra öz sermaye kârı da elde ediyorlar. Sonuçta ürettikleri ürünü belli bir kârla satıyorlar.

Tabii ki şunu da unutmamak lazım. Değer yatırımının babası Benjamin Graham kısa vadede piyasanın kişilerin psikolojilerinden etkilenen bir oylama makinesi olduğunu söyler. Uzun vadede ise bir tartıdır. Doğruyu gösterir.

Bu yüzden kısa vadede olacak dalgalanmalara hazırlıklı olmak gerekiyor. Ben bunun için %20 nakit tutuyorum. Şirketlere odaklanıyorum. Piyasadaki âlimlerin ne dediğine değil.

Moralinizi Bozmayın, Yolunuzdan Sapmayın

Bu aralar yazı yazmaktan daha çok okumayı tercih ediyorum. Son okuduğum kitap da Amerika’nın ilk siyahi Amerikan Futbolu şampiyonluğuna sahip koçu Tony Dungy’nin “Sessiz Güç” isimli kitabıydı. Eğer okumadıysanız tavsiye ederim.

Tony takımını maçlara çok iyi hazırlıyor. Ama oyuncularına futbolun gerçek hayat olmadığını ve ailelerini her zaman birinci planda tutmalarını öğütlüyor. Borsa da aynı şekilde değil mi? Burayı hayatları yapanların kaybedecekleri o kadar çok şey var ki… Bu yüzden önce ailemize zaman ayırmalıyız diyorum.

İkinci olarak da karşısına hangi rakip çıkarsa çıksın taktiğini değiştirmiyor. Hatta en alt sıralarda alıp yıllarca çalıştırdığı takımından bir sezon şampiyon olamadığı için atılıyor.

Ama o yeni takımında karşısına hangi dev çıkarsa çıksın, hangi şampiyon olursa olsun aynı şeyleri söylemeye devam ediyor ve bunu oyuncularının aklına kazıyor. Yazıyı kitaptan bir bölümle bitiriyorum:

“‘Sabırlı olun.’ dedim onlara. “Sıradan şeyleri diğer insanlardan daha iyi yapmaya devam edin. Sıra dışı olun. Her zaman yaptığınız şeyi yapın. Yoldan ayrılmayın.”

Her ne olursa olsun, iyi şirketleri alıp onları yakından izlemeye devam edeceğim. Her zaman yaptığım şeyi yapacağım. Sabırlı olacağım. Değiştirebileceğim şeylere odaklanıp değiştiremeyeceklerime kafa yormayacağım. En iyi yaptığım şeyi yapıp kendimi geliştirmeye devam edeceğim.

Tony Dungy’nin şampiyonluk maçında oyuncularına sessizce dediği gibi:

“Plana sadık kalacağız, her zaman yaptığımız şeyi yapacağız.”

Bu güzel Pazar gününün keyfini çıkarın.

Saygılar:)

Exit mobile version