Warren Buffett’ın Hissedarlarına Yazdığı Mektuplar Serisi: 1985

Herkese selamlar! Warren Buffett 1985 yılında ilk kez çok büyük bir hisse satışı yaptı ve en büyük pozisyonlarından biri olan General Foods’u sattı.  Ayrıca, geçen yıl olduğu gibi bu sene de piyasanın çok pahalı olduğundan bahsetti.

Ve şirkete adını veren Berkshire Hathaway tekstil işletmeleri sonunda kapandı.

1977 yılından beri çeviriyorum bu mektupları ve artık kafamda bazı kavramlar güzelce oturmaya başladı. Ünlü yatırımcı hangi senetleri alıyor, özsermaye kârlılık oran artışı neden önemli, enflasyonist ortamlarda özsermaye kârlılık oranı enflasyon ilişkisi, az sermaye kullanıp çok kâr elde eden şirketler ile çok sermaye ile çok kâr eden şirketler arasındaki farklar gibi bir çok konuda farklı bakıyorum artık.

Ayrıca temettü, bedelsiz gibi konularda da yeni ufuklar açtı her mektup bende. Her mektup ayrı bir ders… Eğer okumadıysanız mutlaka baştan okuyun derim.

Daha fazla uzatmadan başlayalım:)

Warren Buffett’ın hissedarlarına yazdığı mektuplar serisi:1985

Berkshire Hathaway Inc. Hissedarlarına

Geçen yıl rapordaki çılgınca iyimser mesajı hatırlarsınız: şu an işlerde bir değişiklik yok fakat, tecrübelerimize göre büyük şeyler zaman zaman karımıza çıkar. Bu dikkatlice oluşturulmuş şirket stratejisi 1985 yılında meyvelerini verdi. Bu raporun sonraki bölümleri: a)Capital Cities/ABC’de aldığımız büyük pozisyonu, b) Scott&Fetzer satın almamızı, c) Fireman’s Fund’ın sigorta yatırımlarına yaptığımız büyük katılımı, d) General Foods hisse satışımızı içermekte.

Yıl sonunda net kazancımız 613.6 milyon dolar oldu yani %48.2. … Bu hayatımda göremeyeceğim bir oran. Son yirmi bir yıldaki defter değeri artışımız (biz yönetimi devraldıktan sonra) 19.46 dolardan 1643.71 dolara çıktı, yani yıllık bileşik olarak %23.2 oldu. Bu da bir daha tekrarlanmayacak.

İki faktörden dolayı bu orana bir daha yaklaşamayacağız. Birinci faktör büyük ihtimalle geçici, hisse senedi piyasası 1964-1984 yıllarına oranla çok az fırsat sunuyor. Sigorta şirketimizin portföyü için bu günlerde alacak şirket bulamıyoruz. Bu on yıl öncesinde hangi kelepir hisseyi seçsek diye düşündüğümüz zamana göre 180 derece farklı bir durum.

Bu dönüşüm aynı zamanda bizim portföyümüz için de kötü bir durum. 1974 yılındaki faaliyet raporunda şöyle diyebilirdim: Portföyümüzdeki bazı şirketlerin gelecekte önemli ölçüde değer kazancı potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Şimdi öyle bir şey söyleyemiyorum. Sigorta şirketlerimizin muhteşem finansal koşulları olan ve olağanüstü yönetilen şirketlerde büyük pozisyonları olduğu doğru, aynı 1974 yılındaki gibi. Fakat şu anki piyasa koşulları bu özellikleri cömertçe ödüllendirdi, 1974 yılında bunları görmezden geliyordu. Bu günün değerleme koşulları gösteriyor ki sigorta şirketlerimiz 1974 yılındaki gibi bir portföy değeri artışını asla yaşayamayacaklar.

İkinci olumsuz faktör de ölçümüz. Şu anki öz sermayemiz yirmi yıl öncesine göre 20 kat artmış durumda. İşletmenin demir yasası derki büyüme iyi ekonomilerde bile sonunda azalır. 1 milyar dolar özsermaye biriktirmiş yüksek getirili şirketlere bakın. Tüm kârını dağıtmayıp bünyesinde tutan, bunu yatırıma dönüştüren ve on yıl boyunca %20 öz sermaye büyümesini sağlayan birini hatırlamıyorum. Onun yerine, yüksek getirilerini sürdürmek için, sermayelerinin bir kısmını temettü ya da hisse geri alımı olarak dağıtırlar. Eğer bu kârlar yüksek getiri elde eden ana iş koluna yatırılsaydı, hissedarlar çok daha iyi durumda olurlardı. Fakat basitçe şirketler yüksek getiri elde edecek kadar fırsat bulamıyorlar.

Bu sorun bizim de sorunumuz. Geçen sene size söylediğim gibi gelecek on yılda %15 büyümemiz için toplam 3.9 milyar dolar net kâr elde etmemiz gerekiyordu. (Gelecekteki on yılda ise bu tutar 5.7 milyar dolara yani %48’lik bir artışa tekabül ediyor. (Biraz bakış açımızı değştirelim: petrol şirketlerini dışarıda bırakırsak, sadece 15 Amerikan Şirketi geçen on yılda 5.7 milyar dolar kazandı.

Charlie Munger, yönetimdeki ortağım ve ben, Amerika’daki şirketlerin ortalama getirilerinden fazla getiri elde etme yeteneğimiz konusunda haklı olarak olumlu düşünüyoruz. Siz de kârın hepsini alıkoyup dağıtmamamızın meyvelerini gelecekte elde edeceğimiz getirilerden göreceksiniz. Şu anda bizimle ilgili olan bazı şeyler var: 1)çeyrek ya da yıllık bazlı rakamlar hakkında endişelenmemize gerek yok, onun yerine uzun dönemli değere odaklanıyoruz, 2) şirketimizi mantıklı görünen herhangi bir bölgede genişletebiliriz, kapsamımız geçmişle, yapıyla ya da konsept ile sınırlanmış değil, 3)yaptığımız işi seviyoruz. Bütün bunların yardımı oluyor. Bunlar olsa bile, %15’lik hedefimizi tutturabilmek için bolca şansa ihtiyacımız var, %23.2’lik geçmiş rakamlarımızı tutturduğumuzdan çok daha fazla şansa…

Şu anki hisse satın alımlarımızı etkileyen yatırım denklemi hakkında bir şeyden daha bahsetmek istiyoruz. Tarihsel olarak, Berkshire hisse senetleri geçek değerinin altında satıldı. O fiyatlardan satın alanlar, finansal deneyimlerinin en azından şirketin finansal durumuyla eşit olacağı hakkında emin olabiliyorlardı. Fakat bu sıralar bu indirimli fiyat kayboldu ve arada bir de bir prim görülüyor.

Hisse senedindeki indirimin ortadan kalkması, Berkshire’ın hisse senedinin fiyatının, şirketin gerçek değerindeki artıştan (ki o da memnun edici seviyede artıyor)daha fazla arttığı anlamına geliyor. Bu, fiyat yükselişine denk gelmiş hisse senedi sahipleri için iyi bir haber, ama yeni alacaklar için de kötü bir haber. Eğer yeni hisse senedi sahiplerinin finansal deneyimleri sadece şirketin gelecekteki finansal gelişmesine bağlıysa, şirketin gerçek değerine göre piyasa değerindeki herhangi bir prim sürdürülmek zorunda.

Yönetim piyasa fiyatını belirleyemez, ama politika ve tebliğler ile piyasa katılımcılarının mantıklı karar almasını destekleyebilir. Benim tercihim, tahmin edeceğiniz gibi, aşağı yukarı işletme değerini takip eden bir piyasa fiyatıdır. Bu ilişki sağlandıktan sonra, işletme geliştikçe, sahipleri de onunla birlikte gelişir. Piyasa fiyatındaki aşağı ya da yukarı vahşi değişimler, sonuçtaki ortalama hissedar kazancını değiştirmez. Sonunda; hissedar kazancı işletme kazancına eşit olmalıdır. Fakat uzun zaman süren aşırı değerlenme ya da düşük değerlenme, hisse sahipleri arasında ne kadar şanslı, aptal ya da kurnaz olduklarına göre, gelirin eşit olmayan şekilde dağıtılmasına sebep olabilir.

Uzun dönemde, Berkshire’ın gerçek değeri ve piyasa fiyatı arasında, başka herhangi bir halka açık şirkette olduğundan çok daha fazla uyum vardır. Bu size bir övgüdür. Siz; ilgili, mantıklı ve yatırım odaklı olduğunuz için Berkshire’ın piyasa fiyatı her zaman akla uygun olmuştur. Bu sıra dışı sonuç, yine sıra dışı yatırımcı profili sayesinde olmuştur: Neredeyse hissedarlarımızın tamamı bireysel yatırımcılar, kurumsal değil. Bizim boyutlarımızdaki hiçbir halka açık şirket bunu iddia edemez.

Kurumların, iyi maaş alan ve yatırım işinde profesyonel işgücüyle, finansal piyasalarda bir istikrara kaynağı olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat öyle değiller: hisselerinin çoğu kurumlar tarafından sahip olunan ve sürekli izlenen şirketler aynı zamanda en uygunsuz şekilde fiyatlanan şirketlerdir.

Ben Graham, 40 yıl önce yatırım profesyonellerinin neden böyle davrandıklarına dair bir hikaye anlatmıştı: Bir petrol arayıcısı, ölür ve St. Peter tarafından cennet kapısında kötü bir haberle karşılanır. Cennete girmeye hak kazandınız der fakat petrolcülere ayrılmış yerlerin hepsi dolu. Sizi içeri almamın hiçbir yolu yok! Petrol arayıcısı biraz düşündükten sonra St. Peter’a içerdekilere üç kelime söyleyip söyleyemeyeceğini sorar. St. Peter bunda bir zarar görmez ve petrol arayıcısı içeri bağırır: “Cehennemde petrol bulundu!”. Bir anda bütün petrol arayıcıları kapıya hücum eder ve cehenneme doğru koşmaya başlarlar. St. Peter çok etkilenir ve artık yer boşaldığı için adamı cennete davet eder. Faka adam “hayır” der. Sanırım ben de diğerleri ile birlikte gideceğim. Dedikodu doğru olabilir.

Raporlanmış Kârın Kaynakları

Bütün işlerde ne olduğunu anlamak isteyen yatırımcılar için sektör bilgisi çok önemlidir. Şirket yöneticileri bir satın alma yaparken bu bilgileri almak için çok ısrar ederler fakat, birkaç yıl öncesine kadar, kendi yaptıkları satın almalar için bunları yatırımcılara sunmuyorlardı. Bunun yerine, şirketin ekonomik durumu hakkında bilgi sahibi olmak için bilgi isteyen hissedarlara, bunu size söyleyemeyiz çünkü şirket için bu bilgilerin verilmesi zararlı diyorlardı. En nihayetinde, SEC(Amerikan SPK’sı)sektör bilgilerinin verilmesini emretti ve bunu sağlamaya başladılar. Bu davranış değişikliği bana Al Capone’nin bir sözünü hatırlattı: Güzel bir söz ve elinizde silahla, sadece güzel bir sözle gidebileceğinizden çok daha ileri gidersiniz.”

1985 yılı sonuçları, hisse senedi satışlarından elde ettiğimiz alışılmadık derecede büyük kârları içeriyor. Bu tek başına, bu yılın iyi bir yıl olduğunu göstermez(ama iyi bir yıldı). Bu sonuç, dört yıl sıkı çalışmadan sonra artık hiçbir şey öğrenilemeyecek olan üniversite mezuniyet törenine benziyor. Bir hisseyi on yıl ya da daha fazla elimizde tutabiliriz ve o sırada hem işletme değeri hem de piyasa fiyatı açısından büyüyebilir. Hisse senedini sattığımız yıl ise değerinde hiçbir değişiklik olmayabilir ya da düşebilir. Fakat on yıllar boyunca yaşanan büyüme satış yaptığımız yılın kârına yansır. (Eğer hisse senedi sigorta şirketlerimizin sahipliğinde ise, o zaman değer artışları ve azalışları öz sermayede gösterilir). Böylece, o sene nasıl gittiğimizi göstermekte, rapor edilen kâr ya da zarar yetersiz kalır.

1985 yılında, realize edilmiş kârlarımızın büyük bir kısmı (488 milyon dolar, vergiden sonra 338 milyon dolar) General Foods hisse satışımızdan kaynaklandı. Bu hisseleri, gerçek işletme değerinden çok daha düşüğe 1980 yılında aldığımızdan beri tutuyoruz. Yıldan yıla, Jim Ferguson ve Phil Smith şirketin işletme değerini sürekli arttıran adımlar attılar ve geçen sonbaharda, Philip Morris bu değeri yansıtan bir teklif yaptı. Böylece dört faktörden faydalanmış olduk: kelepir satış fiyatı, sağlam temellere sahip bir işletme, hissedarların çıkarlarını düşünen bir yönetim ve işletmenin gerçek değerini ödemeye hazır bir alıcı. Dördüncü faktör bu kârı etmemizi sağlarken, ilk üçünü Berkshire hissedarlarına değer yaratan faktörler olarak görüyoruz. Hisse senedi seçerken, bütün dikkatimizi cazip alımlar yapmaya harcıyoruz, olası cazip satışlara değil.

Bu noktada, raporun bu bölümünde, işletmelerimizle ilgili tartışmaya başlayabiliriz. Bunu yapmadan önce, en küçük işletmelerimizden birinin başarısızlığından bahsetmek zorundayım. Başkan Yardımcısı Charlie Munger, hayatın her alanında başarılar yerine başarısızlıklara odaklanmak gerektiğini vurgular. Bunu da şu cümleyi söyleyen adamın ruhu ile yapar: Tek bilmem gereken nerede öleceğim, böylece oraya hiçbir zaman gitmem”. Hemen Charlie ile neden güzel bir takım olduğumuzu anlamışsınızdır. Charlie hatalar üzerinde kafa yormayı seviyor, bense hem tekstil işimizde hem de sigortacılık faaliyetlerimizde ona bir çok malzeme veriyorum.

Tekstil İşletmelerinin Kapatılması

Haziran ayında tekstil işletmelerimizi kapatmaya karar verdik ve yıl biterken bu sevimsiz işi büyük oranda tamamladık.   Bu işletmenin hikayesi çok bilgilendirici.

1967 yılında tekstil işletmelerimiz tarafından yaratılan nakit, National Indemnity Şirketi’ni alarak sigortacılığa girmemizi sağladı. Paranın bir kısmı kârlardan, bazıları tekstil stoklarının kısılmasından, bazıları alacaklardan ve sabit varlıklardan geldi. Bu geri çekilme, Ken’in iyi yönetimine rağmen bilgeceydi çünkü tekstil işi döngü yukarı olduğu zaman bile iyi kazanamadı.

Berkshire işlerini daha fazla çeşitlendirdi ve tekstil operasyonlarının kötü etkisi, şirketimizin giderek daha küçük bir parçasını oluşturması ile azaltıldı. 1978 yılındaki mektubumda belirttiğim nedenden dolayı bu işte kalmaya devam ettik: 1) tekstil işletmelerimiz bulundukları topluluk için çok önemliydi, 2) yönetim sorunları belirlemede ve onların üzerine gitmekte çok iyiydi, 3) iş gücü, genel problemleri çözmekte işbirliği yaptı ve anlayışlıydı, 4) işletme yatırıma göre ortalama bir nakit akışı yaratıyordu. Şunu demiştim, “bu koşullar devam ettiği sürece, daha iyi sermaye kullanım alanları olmasına rağmen tekstil operasyonlarımızı desteklemeye devam edeceğiz.

Comte’nin tavsiyesini görmezden geldim “ akıllı kimse kalbinin hizmetkarı olmalıdır, fakat kölesi değil.” Ben ise inanmak istediğime inandım.

Sefil bir seçimle karşı karşıya kaldık: ya büyük yatırımlar yapacak ve artan sermaye yatırımlarına rağmen berbat kârlar görmeye devam edecektik. Dahası, yatırımdan sonra yabancı rakipler iş gücü maliyetlerinden dolayı büyük maliyet avantajına sahip olmaya devam edeceklerdi. Yatırım yapmayı reddedersek de, rekabetçilikten uzaklaşacak ve yerli rakiplerimize göre bile kötü bir durumda olacaktık. Her zaman kendimi Woody Allen’ın bir filminde söylediği pozisyonda buluyorum: “insanoğlu tarihinde sürekli dönüm noktalarıyla karşılaşır. Bir yol çaresizlik ve umutsuzluğa çıkar. Diğer yol da toptan yok olmaya gider. Dua edelim ki doğru yolu seçebilecek kadar bilge olalım.

Bu hissedarlar için yıkıcı sonuç, yanlış yere yönlendirilmiş beyin gücü ve enerjinin sonucudur. Bu Samuel Johnson’un atını hatırlatan bir tablo sunar bize. “ Ona kadar sayabilen bir at dikkat çekici bir attır. İyi bir matematikçi değildir. Aynı şekilde, Sermayesini iyi dağıtan bir tekstil şirketi de iyi bir tekstil şirketidir, iyi bir işletme değildir.

Bu tecrübeden benim çıkardığım ve diğer iyi işletmelerde gözlemlediğim sonuç (ekonomik getiri anlamında), ekonomik sonucu etkileyen ne kadar hızlı kürek çektiğin değil, hangi botu kullandığındır. (tabii ki zeka ve çaba da ne iş yaparsanız yapın yardımcı olur). Birkaç yıl önce şöyle yazmıştım, “İyi yönetim geçmişi olan bir yönetici, kötü ekonomik temelleri olan bir işletmeyi devraldığında, sağ kalan kötü ekonomik temelleri olan işletme olur.” Bakış açımda bir değişiklik olmadı o zamandan bu zamana. Eğer kendinizi su alan bir gemide bulursanız, gemi değiştirmede harcayacağınız zaman, her seferinde delikleri kapatmaya çalışmaktan daha az zahmetli ve verimli olur.

 *  *  *

 …

Çok İyi Üç Şirket (ve Ek Başarı Ödemeleri İçin Birkaç Düşünce)

8 milyon dolardan 72 milyon dolara çıkan kâr müthiş gözükse de,(genellikle öyledir), hemen bunu kabul etmemelisiniz. İlk önce kârın o sene azalıp azalmadığına bakmalısınız. Eğer onları elde etmek için gerekli sermaye ile uygunlarsa, daha önemli bir yere daha bakmalısınız: ek kârı elde etmek için ne kadar ek sermaye gerekmiş?

İki koşulda da, üç şirketimizin durumu iyi. Birincisi, 15 yıl önce, kullanılan sermayeye göre kâr mükemmeldi. İkincisi, kâr 64 milyon dolar artmış olmasına rağmen, bu zamana kadar işletmeye sadece 40 milyon dolar sermaye eklendi.

Bu üç şirketin çok az ek sermaye kullanarak, kâr etme gücünde sağladığı bu etkileyici artış, ekonomik şerefiyenin enflasyonist zamanlardaki gücünü çok iyi bir şekilde gösteriyor. (1983 yıllık raporunda ayrıntılı olarak ele almıştık). Bu işletmelerin finansal karakteristiklerindeki özelliklerden dolayı kârın çok daha büyük kısmını başka yerlerde kullanma şansımız oldu. Fakat şirketler Amerikası’nda, bizim şirketlerimizden farklı olarak, kârı belirgin bir şekilde arttırmak için sermayeyi de belirgin şekilde arttırmaları gerekiyor. Ortalama bir Amerikan şirketi, vergiden önce 1 dolar kâr elde edebilmeleri için, 5 dolarlık ekstra sermayeye ihtiyaç duyuyorlar. Bu sebeple işletmeler, bizim ulaştığımız kârlılığı yakalayabilmek için 300 milyon dolar sermaye katkısına ihtiyaç duyuyorlar.

Sermaye kârlılığı sıradan olduğunda, daha fazla sermaye kullanarak daha fazla kâr elde etmek bir yönetimsel başarı değildir. Sandalyenize oturarak, aynı sonucu siz de yakalayabilirsiniz. Sadece mevduattaki paranızı dörde katlayarak getirinizi de dörde katlayabilirsiniz. Bunun için bir tebrik bekleyemezsiniz. Fakat, CEO’ların emeklilik duyurularında, kârı elde tutarak ve sermaye enjekte ederek yaptıklarına bakılmaksızın kârı yönetimleri boyunca dörde katladıklarının söylendiğini görebilirsiniz.

Eğer şirket, sürekli güzel bir oranda sermaye kârlılığı elde ediyorsa ya da kullanılan sermaye CEO’nun döneminde sadece iki kat artmışsa, ona yapılan övgüleri hak etmiş demektir. Fakat eğer sermaye kârlılığı donmuş ve kullanılan sermaye de kârla aynı oranda artıyorsa, o zaman alkışlanmamalıdır. Faizin tekrar yatırıma yönlendirildiği mevduat hesabında, yine aynı yıldan yıla artan kâr elde edilebilir ve sadece %8 faizle, 18 yılda yıllık kazancı dörde katlayabilirsiniz.

Basit matematiğin gücü çoğu zaman hissedarlarının zararına olarak görmezden geliniyor. Çoğu şirket ödüllendirme sistemi, yöneticileri sadece kârı arttırdığı için ödüllendirirler, ya da büyük oranda kârı dağıtmayarak elde tuttukları için. Örnek olarak, temettüleri kârlarının çok küçük kısmını dağıtan firmalarda,  on yıl sabit fiyatlı hisse senedi opsiyonları veriliyor.

Bir örnek bu şartlar altında oluşabilecek eşitsizliğin gösterilmesine katkı sağlayacak. Varsayalım ki mevduatta 100 000 dolarınız var, %8 faiz veriyor ve her sene faizin ne kadarının nakit olarak size ödeneceğine karar veren bir vekil tarafından yönetiliyor. Ödenmeyen faizler, dağıtılmayan kârlar oluyor ve bileşik getiri için anaparaya ekleniyor. Ve bu dağıtılmamış kârlar bilge vekiliniz tarafından her çeyreğinde bu nakit temettü dağıtma oranı belirleniyor.

Bu varsayımlar altında, on yılın sonunda hesabınızda 179,084 dolar olur. Ek olarak, bu güzel yönetim altında, yıllık geliriniz de 8 000 dolardan 13,515 dolara çıkar. Ve, son olarak, “temettüleriniz de” aynı şekilde artarak ilk yılda 2000 dolardan, onuncu yılda 3378 dolara çıkar. Her yıl, yönetimin halkla ilişkiler şirketi faaliyet raporunu açıkladığında, tüm grafikler göğü gösterir.

Sigortacılık Operasyonları

Kaçınılmaz olarak, işletmelerde hatalar olacak ve bilge yöneticiler bunlardan uygun dersler çıkarmaya çalışacaklar. Fakat asıl marifet başkalarının yaşadığı tecrübelerden ders çıkarmaktır. Genellikle kişisel hatalarından dersler çıkaran yöneticilerin kaderlerinde gelecekteki hatalarından da ders çıkarmak vardır.

Fireman Fonu Kota Paylaşım Sözleşmesi

Hisse Senetleri

Aşağıdaki tablo 1985 yılı sonundaki hisse senedi varlığımızı gösteriyor. Piyasa fiyatı 25 milyon doları aşan tüm pozisyonlarımız listelenmiş durumda ve Wesco ve Nebraska Furniture Mart’ın azılık paylarını da çıkarmış durumdayız.

Berkshire Hathaway 1985 Hisse Sahipliği

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, muhteşem şirketlerin değerinin anlaşılamadığı bir on yıldan, tamamen anlaşıldığı ve fiyatlandığı bir zamana geçmiş bulunuyoruz.

WPC hisselerini 1973 yılının ortalarına doğru aldığımızda, fiyatı işletmenin gerçek değerinin dörtte biriydi. Fiyat/değer oranını hesaplamak sıra dışı bir sezgi gerektirmiyor. Bir çok hisse senedi analisti, medya uzmanı ve medya yöneticisi bizim gibi WPC’nin gerçek değerinin 400-500 milyon dolar olduğunu bilirdi. Ve tek gördüğümüz 100 milyon dolarlık piyasa fiyatıydı. Bizim avantajımız, daha çok tavrımız: Ben Graham’dan öğrendiğimiz iyi şirketleri işletme gerçek değerlerinden çok daha düşüğe işlem görürken almayı bilmemizdi.

Öte yandan, 1970 yılında bir çok kurumsal yatırımcı ise; gerçek değeri alım satım yaparken çok az dikkate alıyor ve çok az önem veriyorlardı. Fakat, daha sonra da bu kurumsal profesyoneller, akademisyenlerin yeni geliştirdikleri ve vaaz verdikleri bir büyünün etkisi altına girdiler: hisse senedi piyasası tamamen etkindir ve bu yüzden işletme değerinin hesaplanması ve hatta kendisi yatırım aktivitelerine karar verirken önemsizdir. (Bu akademisyenlere çok büyük oranda borçluyuz: entelektüel çerçevede, briçte, satrançta ya da hisse seçiminde düşünmenin enerjinin boşa harcanması demek olduğunu söylemelerinden daha avantajlı ne olabilirdi)

1973 ve 1974 yılında WPC iyi işler yapmaya devam etti ve işletmenin gerçek değeri de arttı. Yine de, WPC hisse senetlerimiz 1974 yılında 10.6 milyondan 8 milyon dolara düşerek bize yaklaşık %25’lik bir kayıp yaşattı. Biz ise çok ucuz olan bir şeyin, saçma bir şekilde daha da ucuzladığını düşündük. WPC hisseleri bir dolarlık işletme gerçek değeri için 20 cent piyasa fiyatına düşmüşlerdi.

Çıktıları biliyorsunuz. WPC CEO’su Key Graham, o kelepir fiyatlardan hisse geri alımı yapacak kadar akıllı ve cesaretliydi ve işletme değerini önemli şekilde arttıracak yönetim tecrübesi de vardı. Bu arada, yatırımcılar şirketin olağanüstü ekonomisini fark ettiler ve hisse senedi fiyatı gerçek değere yaklaştı. Böylece, üçlü avantajı yaşadık: işletmenin gerçek değeri yukarı fırladı, hisse senedi fiyatı hisse geri alımlarından dolayı daha da yukarı çıktı, ve gerçek değer ile arasındaki farkı bu değer artışları ile hızlı bir şekilde kapattı.

1985 yılında hisse geri alımlarında verdiklerimiz hariç tüm WPC hisselerimizi 1973 yılından beri tutuyoruz. Elimizdekilerin, hisse geri alımında verdiklerimiz dahil yıl sonu değeri 221 milyon dolar oldu.

Eğer 10.6 milyon dolarımızı 1973 yılının favorisi medya şirketlerine 1973 yılının ortalarında yatırmış olsaydık, hisse senetlerinin değeri şu anda 40-60 milyon dolar aralığında olurdu. Kazancımız medya dünyasının doğasından kaynaklanan piyasadaki ortalama kazancı büyük oranda aştı. Aradaki 160 milyon dolarlık fark diğer medya yöneticilerinden farklı ve iyi kararlar alan Kay sayesinde oldu. İşletme yönetimindeki başarısı büyük oranda rapor edilmedi fakat Berkshire hissedarları arasında takdirsiz kalmamalıdır.

Capital Cities/ABC, Inc.

Scott & Fetzer Satın Alması

Yıl sonundan hemen sonra, The Scott ve Fletzer Cleveland Şirketini satın aldık. (90 milyon dolarlık borcuyla birlikte). Bu raporun gelecek bölümlerinde Berkshire’a almak için uygun olan şirketlerin özellikleri sıraladım. Scott ve Fletzer bunun bir prototipi: anlaşılabilir, büyük, iyi yönetilen ve iyi kâr eden bir şirket.

Diğer

Yardım edeceklere cesaret verelim diye, “işletme aranıyor” ilanımızı tekrarlayalım. Geçen seneninkinden yaptığımız tek değişiklik 1. Bölümde oldu: Yapacağımız satın almanın Berkshire’ın finansallarında gözle görülür bir etki yapması için en küçük kâr miktarını arttırdık.

(1) Büyük satın almalar (Vergiden sonra en az 10 milyon dolarlık net kâr),

(2) İstikrarlı kâr yaratma gücü (gelecek projeksiyonları ve dipten dönen şirketler bizim için çok önemli değil),

(3) Çok az borcu olan veya hiç borcu olmadığı halde yüksek özsermaye kârlılığı olan şirketler,

(4) İyi yönetilen şirketler (yönetim desteği veremeyiz),

(5) Basit işler (eğer işin içinde çok fazla teknoloji varsa bunu anlayamayız),

(6) Satın alma fiyatı olmalı (fiyat belirli olmadığı zaman, satıcıyla konuşmak için bile vaktimizi harcamayız)

 *  *  *

 *  *  *

 *  *  *

Warren E. Buffet

Yönetim Kurulu Başkanı

Mart 4, 1986

Yazının orjinaline buradan ulaşabilirsiniz.

2 Yorum

  1. Kerem demiş ki:

    Çok teşekkürler
    Çok kıymetli bunlar hergun yenisi gelecek mi diye bekliyorum.

    Eylül 30, 2017
    Yanıtla
  2. Ermangg demiş ki:

    teşekkürler benden de. 🙂

    Ekim 1, 2017
    Yanıtla

Yorumunuzu Ekleyin

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.